You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
İbnü’l-Cevzî bu eserinde seleften muttasıl senedle gelen rivayetleri nakletmiştir. Sahâbe, tâbiîn ve etbau’t-tâbiînin müfessirlerinden, mezheb imamlarından ve önde gelen âlimlerinden, büyük muhaddislerden ve rivayet tefsirinde meşhur müfessirlerden nakillerde bulunmuş, farklı tariklerle senetleri zikretmiştir. Ancak biz kolay okunabilmesi için tercümede senedleri hazfettik. Elinizdeki tercümeyi Muhammed Eşref Ali el-Malbârî’nin Nevâsihu’l-Kur’ân ismiyle gerçekleştirdiği neşirden yaptık.
Hacim olarak küçük olmakla birlikte içerik olarak çok önemli bilgilerin yer aldığı bu eserde; insanlıkla yaşıt olan ilâhî kelâm Kur’ân-ı Kerîm’in mu’cizeliği/eşsizliği ve İslâm Hukûku ile beşerî hukuk arasındaki mukayese somut bilgiler ışığında ortaya konmakta; evlatlık müessesesi, çok eşlilik, boşanma, mîras, hürriyetler/özgürlükler, kölelik, kadın hakları, adalet, maslahat, meşveret, savaş ve kısas gibi hukûkî, ailevî ve beşerî hükümlerde var olan ilâhî gaye ve hikmetler Kur’an açısından muazzam bir üslupla değerlendirilmektedir.
Bu kitap bir biyografi/otobiyografi gibi, ama değil... Bir hatırat gibi, ama değil... Bir gezi kitabı gibi, ama değil... Bir hikaye, roman gibi; ama değil... Bu kitap, hayatın bir parçası... Hayat nasılsa aynen öyle... Belki onun da ancak bir kısmı... Biraz tarih, biraz coğrafya, biraz heyecan, biraz hayal kırıklığı, bolca hüzün ve bir tutam sevinç tadında gözyaşı... Eğer benimle böyle bir yolculuğa hazırsanız, buyurun yolculuğa... Geçmişe, tarihe... Aslında bugüne ve istikbale... Onun hayatına... Hayır, kendi hayatımıza...
Zira ömrümüzün “saati”, dakikaları gösteren “tik takları” durmadan çalışıyor ve hayatımızın sonunu belirleyecek ecel için, Rabbimizle buluşacağımız vâde için saat yaklaşıyor. “Saat Yaklaşıyor!” Zira her geçen gün kıyamete daha çok yaklaşıyoruz; büyük ve küçük alâmetleri daha çok ortaya çıkıyor. Dünya çapında topyekûn büyük bir herc ü merc yaşıyoruz. Dünyanın nüfusu katlanarak arttığı gibi, hastalık, felâket ve ölümlerde de sayılar katlanarak artıyor. Gün geçtikçe, yerin altının, üstünden daha hayırlı olacağı vakitler geliyor. Yani dünyanın sonu için de saat yaklaşıyor.
Çalışmanın isminde zikredilen "Türk tasavvuf, şiir, Nakşi ve gelenek" kavramları, çalışmanın muhteviyatına dair bilgi vermenin yanında aynı zamanda eserin sınırlarını da çizmiştir. Anadolu Türkçesi konuşulan topraklarla sınırlandırılan çalışmada, esasında sufi Türk şairler ve köken itibarıyla Türk olmasalar dahi Türk'ün gönül coğrafyasından kalkıp gelen mutasavvıf şairler ele alınmıştır. Bahsedilen sufilikten kasıt, elbette Nakşibendiyye geleneğidir. Çalışmada Nakşibendiyye'nin, şairleriyle, şiir muhitleriyle ve şairlerinin tarikin müfredatına binaen şiirlerinde işledikleri müşterek kavramlarla kendi geleneklerini ve zümre edebiyatlarını nasıl inşa ettikleri gösterilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışmamızda yeryüzünün ve oradaki canlıların nasıl yaratıldığı konusunda Kur’an’ın verdiği bilgiler ele alınmıştır. Aynı zamanda çalışmamız Kur’an’daki bu konuyla ilgili kevni ayetler bağlamında klasik ve modern dönemde tefsir sahasına etki eden unsurlara, tefsirin bundan etkilenmesine ve farklılıkların ve tezatların nasıl ortaya çıktığına ışık tutmaktadır. Çalışmamız tefsirde hataya düşmemek için nelere dikkat edilmesi gerektiği ile ilgili olarakta somut bir örnek mahiyetindedir. Bunun için de çalışmamız klasik dönem müfessirlerinden Razi’nin tefsiri ile XX yüzyıl müfessirlerinden olan Elmalılı’nın tefsirlerindeki kevni ayetlere yaklaşımları mukayese etmeyi hedeflemektedir.
İlahi vahyin mahsulü olan Kur'an-ı Kerim, mushaflara yazılan, tevaturen naklolunan, tilaveti ibadet olan, ezberlenebilir tek ilahi kitap olarak Arapça nazil olmuş, mu'ciz bir kelamdır. İlahi emir gereği kulluğunu eda etmesi gereken insanın kendisine gönderilen ilahi mesajı kavrayıp, ahkamını ve nasihatlarını iyi bilmesi lazımdır. Bu İlahi mesajı "oku" emriyle başlamaktadır. Allah Teâlâ mesajının ağır ağır, tane tane okunmasını istemiş, Kur'an tilavetinde ilk uzman "fem-i muhsin" olan Hz. Peygamber (sav) de tatbikatıyla bunu müslümanlara göstermiştir.
Gülşenilik, Halvetiliğin Ruşeniyye kolundan türeyen ve temelleri İbrahim Gülşeni tarafından Mısır / Kahire Babüzüveyle'deki tekkede atılan bir tarikattır. Gülşenilik, Osmanlı şairlerinin en çok itibar ve intisap ettiği tarikatlardan biri olmasıyla tasavvuf şiiri açısından önemli bir yere sahiptir. Gülşeni şairlerin meydana getirdikleri eserleri dini edebiyat bakış açısıyla ele alarak bu tarikatın edebi birikimini bir bütün olarak değerlendirmenin amaçlandığı bu kitapta Gülşeniyye tarikatı hakkında genel ve öz bir malumat verildi, Gülşeniliğin etklili olduğu 16. - 20. yüzyıllar arasında manzum eser veren şairler ve bu şairlerin Türk edebiyatına kazandırdığı edebi birikim ortaya kondu. Gülşeni şairlerce yazılmış manzum eserler dil, üslup, vezin, nazım şekilleri, nazım türleri gibi edebi yönlerden ve eserlerdeki dini-tasavvufi kavramlar üzerinden incelendi.
35. sayımızla huzurlarınızdayız. Bu sayıyla birlikte dergimiz 8. yılına girdi. Matbu yayıncılığın, hele hele süreli yayınların zar zor ayakta kaldığı günümüzde bize bu gururu yaşatan tüm okurlarımıza, yazarlarımıza, mutfak ekibine, yayın kuruluna, destekleyen herkese gönülden teşekkür ediyoruz. Umarız nice yıllar bu sayfalarda iyi kitapları sizlerle buluşturmaya devam edebiliriz. Derginiz Okur yine doyurucu bir dosyayla karşınızda. Direniş edebiyatını, direnişin kitaplarını işlediğimiz dosyamızı Rumeysa Betül Tuncay ile Kübra Ramazan Kaya birlikte hazırladılar. Filistinlilerin özgür bir ülke ve haysiyetli bir hayat için verdikleri des...
DOSDOĞRU YOLUN REHBERLERİ: BÜYÜK VELİLER Biz evvela bir insana inandık. O’nunla Rabbimizi tanıdık. O’nun öğrettiği Kur’an’a iman ettik. Kendisini her şeyden daha çok sevmemiz gerektiğini yine O’ndan öğrendik. O’nu çok sevdik. Sözünü hadis diye ezberledik, hayat tarzını sünnet diye örnek aldık. Ne getirdiyse aldık, neyi emrettiyse yapmaya gayret ettik ve neden sakındırdıysa ondan uzak kalmaya çalıştık. Biz bir insanın, tarihin bir döneminde, bir mekânda, bir insan topluluğu içerisinde yaşayan bir faninin Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ettik. Biz bir insanın getirdiği dine iman ettik. O din güzel örneklik üzerine kurulmu...