You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Kâh Anadoluda bir çoban olacaksınız, kâh İstanbulda bir işçi. Kâh şöhretin büyülü dünyasında dolaşacaksınız, kâh Avrupa sokaklarında. Kâh hüzünleneceksiniz, kâh güleceksiniz. Fakat kitabı bitirdiğinizde iyi ki de okudum bu kitabı diyerek, hayata başka açılardan bakmaya başlıyacaksınız. Şimdi sizi Anadolumuzun ücra köşelerinden, büyük şehirlerine, hatta Avrupalara varan, roman tadında gezintilere davet ediyoruz...
In the context of the global decline of democracy, The Authoritarian Divide analyzes the tactics that populist leaders in Turkey, Venezuela, and Ecuador have used to polarize their countries. Political polarization is traditionally viewed as the result of competing left/right ideologies. In The Authoritarian Divide, Orçun Selçuk argues that, regardless of ideology, polarization is driven by dominant populist leaders who deliberately divide constituents by cultivating a dichotomy of inclusion and exclusion. This practice, known as affective leader polarization, stymies compromise and undermines the democratic process. Drawing on multiple qualitative and quantitative methodologies for support, as well as content from propaganda media such as public speeches, Muhtar Meetings, Aló Presidente, and Enlace Ciudadano, Selçuk details and analyzes the tactics used by three well-known populist leaders to fuel affective leader polarization: Recep Tayyip Erdoğan in Turkey, Hugo Chávez in Venezuela, and Rafael Correa in Ecuador. Selçuk’s work provides a rubric for a better understanding of—and potential defense against—the rise in polarizing populism across the globe.
Authors, Turkish; 20th century; Tanpınar, Ahmet Hamdi; works; criticism and interpretation.
None
Adına ister devrim, ister inkılap ya da reform denilsin, Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1924 yılı içinde gerçekleştirilen yenilikler yapısal niteliktedir ve ilk dönem devrim kanunları diye adlandırılır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ilan edilen Cumhuriyet, tek başına en büyük yapısal devrimdir. Atatürk Devrimi ya da Türk Devrimi dediğimiz sosyal reformlar, Kurtuluş Savaşı döneminde Mecliste bulunan aydın ve ilerici milletvekillerinin yaptıkları konuşmalarla, verdikleri önergelerle damla damla birikmiştir. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün şapka giyilmesi ile ilgili üç ay önce Kastamonu'da başlattığı seferberlikte...
Denise Gill analyzes how the melancholies intentionally cultivated by Turkish classical musicians, typically dismissed as the remnants of Ottoman nostalgia, emerge as reparative, pleasurable, and spiritually redeeming. Melancholic Modalities intervenes in debates about music and affect, and offers new, innovative methodologies of rhizomatic analysis and bi-aurality for researchers.
1933 yılına girildiğinde yurtta siyasi hava nispeten sakindi. Cumhuriyet Halk Fırkası bütün devlet mekanizmasına hakimdi. Meclis ve Hükümet gündemi Parti içinde şekillendiğinden, fazla tartışma ortamı olmuyordu. Yalnızca bağımsız kontenjanından seçilmiş olan on bağımsız milletvekilinin sesi ara sıra çıkıyordu. Dış politikada Cumhurbaşkanı Atatürk’ün mimarı olduğu “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi doğrultusunda bir hayli mesafe kaydedilmiş ve Türkiye’nin komşuları ile münasebetleri iyileştirilmiştir. Türk ekonomisi alınan önlemlerle iyice içe kapanmış ve ülke kendi yağıyla kavrulur bir hale gelmiştir. İktisat Bakanlığ...
Günümüzde Türkiye’de otuz tarikat silsilesinin ve bunlara bağlı dört yüz civarında kolun, sekiz yüz civarında medresenin faaliyette olduğu tahmin ediliyor. Çoğu holdinge dönüşen tarikatlar büyük bir ekonomik sektör oluşturuyor. Hızla gelişen her sektörde olduğu gibi, bu alanda da kayıt dışı ve merdivenaltı ekonomi gelişiyor. Bireyin kurtuluşunun cemaat yoluyla gerçekleşeceğine dair güçlü bir inanç aşılanıyor. Merdivenaltı tarikat ve cemaatler, geleneksel tarikatların yöntem ve söylemlerini taklit ederken, bilgi kaynağı olarak ilham ve rüyaya, kanıt olarak hurafe, rivayet, keramet ve hikâyelere başvuruyorlar. Müritler, çeşitli yöntemle...
“Yatağında ölümünü ve hikayesini yazması için bir yazarı bekliyordu” Beni görünce; “Sonunda gelebildin! Bugün de gelmeseydin. Senden önce Azrail gelecekti.” 1915 yıllarında yaşanılanları canlı bir tanıktan dinlemeye var mısınız? Türk babadan, Ermeni anneden olan Arsine isimli bebek, Millet-i Sadık Ermenilerin bu topraklardan sürgün edilmeleri sırasında trenin vagonunda doğar. Onu doğururken ölen annesi Sonya’nın isteği ile ismi Arsine olur. Yıllarca ona “Gavurun Kızı” derler. Genç kız olana kadar çekmediği çile kalmaz. Köyün Delisi ile evlendirilir. Bir gün gelir! Arsine o köyün en hatırı sayılır hanımı olur. Türk-Ermeni meselesinde sizi yüzyıllık bir geçmişe götüren Arsine’nin hikayesine gözyaşlarımla tanık oldum. Şimdi sıra sen de! Arsine’nin Ayşe Nine oluşuna kadar geçen; acı, ölüm, feryatlar, sevinç ve gözyaşında 100 yıl öncesi bir geçmişe yolculuğa var mısın?
None