You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
“Olması gereken yerdeler, tıpkı sizin gibi…” Sıradanlık denizinde yüzen hayatlar ... Sıkıcı insanlar, sıkıcı olaylar, sıkıcı diyaloglar... Peki, yüzleşmeye hazır mısın? Ya beklemeye ne kadar tahammül edebilirsin? Gethit ve Bodrumdaki Hayalet’teki başarısının ardından Gökçe Taştan, Tepenin Ardındaki Kulübe’de hayat ve ölüm üzerine kafayı yemeye ramak kalır derecede fantastik bir düşünce ziyafeti sunuyor.
Kerem Kobanbay 1970 yılında Ankara`da doğdu. 1994 yılında M.S.Ü. Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümünü bitirdi. Oyunculuk, yönetmenlik ve seslendirme sanatçılığının yanı sıra birçok farklı türde tiyatro oyunu yazdı. İnanılmaz bir matematik tabana oturmuş birbirinden keyifli komedi oyunları, binlerce seyirci tarafından kahkahalarla ayakta alkışlandı ve birçok ödül kazandı. Keyifli okumalar dileriz. TÜM KOMEDİ OYUNLARI AKLI OLAN DURMAZ (2005) HERKES AYNI HAYATI YASAR (2007) ARSIZ DAVET (2013) ÜÇ NOKTA (2015) ÜÇ DAHI (2017) ÜÇ KAFADAR (2023)
“Olmak ya da olmamak… Tüm mesele bu muydu? Peki, cevap “olmak” ise mesele neydi? Ot gibi mi it gibi mi olmak?” Zorunda olmak nedir ve gerçekten zorunda olduğumuz şeyler, zorunda olmaya mecbur olduğumuz şeyler miydi yoksa bize mi öyle öğretilmişti? Şimdilik sessizdim, yavaştım, umursamazdım, boyun eğendim… Ot gibi bir adamdım. Ama sessizliğin, ardında kıyameti sakladığını henüz bilmiyordum. Ot Gibi Adam… Selçuk Alkan’ın kaleminden sıra dışı olaylar silsilesini çok farklı duygular eşliğinde okuyacaksın! (+18)
Doğudan yükselmeye çalışan ışık, Karanlıktakiler tarafından tehdit edilen Vorluex ve diyarın diğer halklarına umut olabilecek miydi? Savaşın soğuk nefesi dört bir yanı sarmışken, yeni umutlar ve yeni hayal kırıklıkları da insanlığın peşini bırakmıyordu. Uzun yıllardır birbirleriyle çatışma halinde olan Novadro Krallığı ile Bualin Krallığı, diyarı gölgesi altına almaya hazırlanan karanlık yüzünden kendilerini çetin bir sınavın içinde bulmuşlardı. Newuen İmparatorluğu’nun tehditleri karşısında yeni çareler arayan Lonca üyeleri, bu uğurda birçok şeyi feda etmek zorunda kalabilirlerdi. Savaşın korkusu gittikçe güçlenirken Torenain’den gelen havadisler diyar halklarının yazgısını değiştirebilecek miydi? Yaşam ve ölüm arasında gerçekleşen bu kıyasıya mücadelede herkes zaferin peşindeydi ve sessizlik içinde söylenen şarkılar artık hiç olmadığı kadar önemliydi.
Bu satırları, “deli” diyerek küçümsediğiniz Sultan İbrahim’in saltanatında yaşayan bir ihtiyara yazıyorum. Sahip olduğun hüner, insanlara bir lütuf gibi gelecek. Avlayacağı geyiğin ne düşündüğünü anlamaya çalışan bir avcı çalacak kapını mesela. Define sandığının anahtarını yutan bir maymunu ikna etmeni isteyecekler. Kuşlardan uçmanın sırrını öğrenmen için zorlayacaklar seni. Tilkileri kendilerine hoca olarak tutup çakallara savaş açacaklar. Ayılarla raks ederek keyif çatmanın hayalini kuracaklar. Hiçbirine istediğini verme. Herkesin kendine has bir lisanı olduğunu unutma. Ey hayvanları konuşturabilen ihtiyar! Şimdi anladın mı beni? Kuyruklular dile gelirse şayet, kuyruksuzlar susmak zorunda kalacak.
Boğaza tüp geçit projelerinin mana aleminden verilen bir işaretle güzergâhının gösterildiğini biliyor muydunuz? Ve bu güzergâhın, bir aşk güzergâhı olduğunu? Ve bu güzergâh için, padişahların bile İstanbul Boğaz'ına tüp geçit yapma çabalarını? Ya Piri Reis'in sırlarını merak ediyor musunuz? Peki, İstanbul'un yer altında neler var; hangi gizli tüneller var ve bunlar nereye çıkıyor? Merak ediyorsanız, romanımız, sorularınıza cevap olabilir. Aşk, polisiye, tarih, tasavvuf ve tabii ki İSTANBUL bu romanda!
“Tamam komiserim. Anlatacağım. İtirafsa itiraf. Senden ricam, beni darlama. Sıkboğaz etmezsen her şeyi döküleceğim. Yeter ki kafamı toplamama biraz müsaade et. Çayın var mı? Şöyle demli bir çaya asla hayır demem. Zahmet edip çay söylersen çok hayra gireceksin. Çaya zararlı diyorlar ama şahsen ben inanmıyorum. Bilim adı altında bir sürü safsata… Yok kansızlık yapıyormuş, yok uykusuzluk yapıyormuş, hepsi palavra kalıbımı basarım! İlaçtır çay delikanlı adama ilaç. Yanlış anlama, lafı dolandırıyor değilim. Sadece konuya nereden gireceğimi bilemiyorum. Mevzuya girmek o kadar zor ki. En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim ki herkes rahatlasın madem. Sizleri de yormayayım. Açıklıkta ferahlık vardır. Öldürdüm komiserim. Kadını ben öldürdüm. Olay bunca net. Hiç kafan karışmasın. Bizde kaçak göçek yok! Öldürdüm diyorsam öldürmüşümdür! Ayrıntılara geleceğim. Her şeyin bir vakti var.”
Her şeyin bir oyun olduğunu en son oyuncaklar anlar, kırılıp da bir kenara atıldıklarında. Ben oyuncak değilim, diyor Mafya Babası Sedo. Henüz bir kenara atılmadınız, diyor Psikolog Azra. O gün geldiğinde içinizde yeşeren sadece intikam duygusu olacak. Ve intikam en çok sahibini yaralayacak. İstanbul kadar yaralı burada insanlar. Mafya babaları, müteahhitler, işçiler, gençler, eşcinseller; sevenler, nefret edenler… Hani hayatınıza biri girer, ondan sonra her şey darmadağın olur ya!.. Çünkü kimi zaman intiharın en fecisi birini sevmektir. Ve aşk dedikleri şey cennete de götürür, cehenneme de. Bu roman gücün içindeki acziyetin, aşkın içindeki nefretin, mutluluğun içindeki acının psikolojik sırlarını ortaya döküyor. Değil mi ki insan, en büyük acılarını gülücüklerinde saklıyor. Ve ne garip ki yanındakilerle değil de aklındakilerle mutlu oluyor. Bu gezegende her şey yarım ve eksik kalıyor. Kelimeler burada damara işliyor.
İstanbul’un güzide semtlerinden Üsküdar’daki Zeynep Kâmil Hastanesine ismini veren ölümsüz aşkın dokunaklı hikâyesi… Zeynep-Kâmil, genellikle tek bir kişinin ismi olarak bilinse de, gerçekte bu iki kişi Zeynep ve Kâmil adıyla, 19. yüzyılda Osmanlı toplumunda yaşamış iki gerçek kahraman… Gerçek bir aşk hikâyesi ve Osmanlı’nın son dönemleri… Okunmaya değer bir roman.
20 yazarın 21 öyküsü KENTE KLARK ÇEKEN ÖYKÜLER başlığı altında karşında. Bu öykülerin 20'si bu kitap için yazıldı. Kitabın içine daldığında niteliğin niceliğin önüne geçtiğini fark edecek merak ve keyifle sayfalar arasında gezineceksin.