You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Kim bu Cecile? O Varşova gettolarının kül rengi çaresizliği... Yıkılmış Berlin sokakları... Yanmış bir dünyanın son çocuk yüzü. Cecile, yazar Raşel Rakella Asal'ın, araştırmaları yıllar süren roman çalışmasının kahramanı değil sadece. Küçük bir kız çocuğu ile yetişkin bir kadın bedeninde gidip gelen ve bir türlü dinmeyen Holokost dehşeti. Bir ekmek karnesi gibi zorbalıkla ellerimizden alınan yitirilmiş özgürlüklerimiz. Cecile ölebilirdi, belki öldü de; tıpkı II. Dünya Savaşı'nda öldürülen milyonlarca masum Yahudi gibi. Cecile, açlık ya da Ziklon B gazı gibi havada tüten ve insanlığın topluca yakıldığı krematoryumlardan y...
Also available as "World Biographical Index" Online and on CD-ROM
Öykü. Edebiyatın şimdiki hali. Eğlenceli bir masal alışkanlığından, insan bilincinin en derin karmaşık saplantılarına, çıkmazlarına götürür bizi bu sihirli "ân"ın yazılışı... Türk Edebiyatı, birçok dünya edebiyatına göre öykücülükte özellikte modern çağda oldukça zengin ve ileridedir. Edebiyat söylemi yazardan okur odağına taşıyan bu türün en özgür ve ele avuca sığmaz tür olduğunu okur bilmeli ki az sonra yapacağı öykü yolculuğunda satırlar arasında ve satıraralarında kaybolmasın. Ya da kaybolsun ve edebiyatın büyüsüyle bütünleşsin ve varolmanın en temel hazlarından birisiyle söz sanatıyla birleşsin zihni, dolayısıy...
Her şey baba-oğul ilişkisiydi. Tanrı yüceltilmiş babaydı ve babaya özlem din ihtiyacının kökeniydi. Görünüşe bakılırsa o andan itibaren gerçekten de dinin oluşumunda genel olarak başrol atfedilen insanın zayıflığı ve acizliği etmenini keşfetmişsin ve şimdi de daha önce baba-karmaşası olan her şeyi acizlikle açıklıyorsun. Bu dönüşümü açıklamanı isteyebilir miyim?” Memnuniyetle. Ben de zaten bu daveti bekliyordum. Lakin bu gerçekten bir dönüşüm müdür?
"Görülen lüzum üzerine" KADIN ÖYKÜLERİ kitabının ikincisini yayınlıyoruz... Bu kez kitabımızın bir konusu var: KADINLAR VE SAVAŞ. I. Dünya Savaşı'nın 100. yılı olması sebebiyle 2014 her yönüyle savaşın kayıplarının hüzünle anıldığı, kıyımların lanetlendiği bir kara yıldönümü. KADIN ÖYKÜLERİ 2: SAVAŞ !! da her anlamıyla, "savaşa gitmeyen, ama savaşın en büyük kaybedenleri" olan kadınların, savaşların bütün hafızalardan silinmesi için bir HATIRLATMA kitabı... İç, dış, dünya, ev, aile, okul, sokak, siyasi kültürel bütün savaş ve çatışmaların odakta olduğu bu kitap; 2014 yılının yüzyılımıza, zamanımıza, insana,...
Emerson, doğa ile geleneklerin dışında bir ilişki kuran Transandantalizm akımının temellerini attığı bu çalışmasını konu hakkındaki ilk konferanslarına dayandırır. Emerson, doğayı her şeyi içine alan ve çok az tanıdığımız ilahi bir varlık olarak tanımlar. Birey ile doğanın füzyonunu yüceltir. Bu durum aynı zamanda Buda öğretisine dayanan bir uyanışı da içerir. Emerson, doğayı görmeyi henüz tam olarak öğrenemediğimizi ileri sürer. İnsan için önemli olan Doğa'nın Ruhu'nu keşfetmek olmalıdır. Bu noktada Emerson'ın ruh olarak adlandırdığı kavram Alman filozof Hegel'in Geist olarak tarif ettiği Tin ile yakınlık göstermektedir. Emerson'a göre doğayı sadece kendi çıkar ve ihtiyaçları için kullanan insan yarım insandır. Doğa bir anlamıyla da hem Amerika kıtasının vahşi doğası ve insanı hem de Amerikan düşüncesiyle dünyanın ilk kez tanıştığı eserdir. Avrupa'nın aksine Amerika kıtası insan eli değmemiş, siyasi ve askeri tarihten bağışık bir doğadır. Emerson'ın doğayı ve insanın dünyadaki asıl rolünü farklı bir gözle görmesinin altında bu gerçeğin yattığı apaçıktır.
İtaatkarlığın mekanizmalarını konu alan bu ünlü yapıtın yazarı Stanley Milgram, sosyal psikolojinin en önemli ekol isimlerindendir. Bu çalışmasında, Nazi Almanyasındaki soykırımdan etkilenerek - özellikle Adolf Eichmann - tasarladığı deneyler yer almıştır. Milgram; deneylerine, Adolf Eichmann’ın yargılanmasından kısa sure sonra başladı. Nazi Almanyasında akıllara takılan bir soru, Milgram’ın da çıkış kaynağı olmuştu: Eichmann ve soykırımda yer alan milyonlarca asker, sadece emirlere itaat ediyor olabilirler miydi? Hepsi bu suça ortak sayılmaz mı?” Deneyler pek çok kere farklı yer ve farklı insanlarla tekrarlandı. Sonuçlar aşağı yu...
Kimimiz hiç uğramadık, kimimiz de öğrencilik yıllarında içinden çıkmadık. Hangi birimiz sırf kitap okumak için gittik, hangi birimiz ödevlerimizi orada bitirdik? Peki; araştırma, okuma, merak ettiğimiz bilgilere ulaşma kaynağı olan kütüphanelerde karşılaştığımız terimlerin ne anlama geldiklerini biliyor muyuz? Ee buyurun o zaman, sizi içeriye alalım..
İlk romanlara kıymayın efendiler... Onlar bir manifestodur... Aslında son romandırlar. Artık bir daha o ilk roman gibi yazamayacak olmanın yasıdır bir yazarın "bütün eserleri"... O denli saf katışıksız olamayacaktır artık... Cahil ve gözüpek. Suçlu ve gururlu... İlk romanlara çok dikkat etmelisiniz. Oralardan çok şey çıkabilir... Çok şey de uğrayamaz oralara...
Bir masal anlattığımızda bu, onu dinleyen birisi içindir ve öykü sürsün diye anlatıcının dinleyici tarafından sözünün kesilmemesi de oldukça nadir rastlanan bir durumdur. İşte bir masal olmayan ya da kötü bir masal olan okuyacağımız metnin içine girme nedenim... Şayet şüpheniz varsa birisi azıcık okuyucu rolü yapsın, başlıyorum. Ve buradan ne sonuç çıkarıyorsunuz?