You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
2. yüzyılda yaşayan Samsatlı Lukianos, dönemin tarihçileriyle alay edeyim derken farkında olmadan dünyanın bilinen ilk bilimkurgu öyküsüne imza attı. Öyküsünde hem Ay’a yapılan bir yolculuğu kurguluyor hem de dünya dışı uygarlıklardan dem vuruyordu. Ortaya çıkışındaki rolüne uygun olarak mizah ve yergi, bugün de bilimkurgunun ayrılmaz bir parçası olmayı sürdürüyor. Öteden beri mizahçılar, gerçeğin herkesçe bilinen ama atlanan detaylarını öne çıkarıyor, bizi yine bize anlatıyor. Güldüğümüz şeyler, düşünsel değişimlerin ve teknolojik yeniliklerin etkisiyle sürekli dönüşüp şekilleniyor. Dolayısıyla teknolojinin hayatımızı...
Dünyadan ahirete yolculuğumda Rabbimin huzuruna, bir eserle de olsa gidebilmeyi hep çok istedim. Kaf Dağı Yolcusu Kalmasın, gücüm ve takatim nispetinde hazırlayabildiğim küçük, mütevazi bir kitaptır. Bu şuna benziyor; mutfağa girersiniz, dolabınızda ne varsa onlardan bir yemek yaparsınız. Çıkan yemeğin lezzeti, elinizdeki malzemeye ve sizin ustalığınıza bağlıdır. Bu, benim kitabım için de böyledir. Kaç yıldır, gerek Habername sitesinde gerekse kendi kendime yazdığım yazılara döner bakarım; hiç de istediğim gibi olmadı, derim. İşte bu mükemmele ulaşma arzusu, beni yazmaktan neredeyse vazgeçirtecekti! Dönüp başkalarının yazdığı kitaplara da bakıyorum, pek azı hariç çoğunluğunu güzel bulmuyorum. Bazı kitaplar içinse; bu bir kitap olmaya değmezmiş, diyorum. Amma bir kitap olmuş! Basit, yanlış, eğri, büğrü; fakat yazılar bir araya geldiğinde, bir kitap olmuş işte diyorum. Buraya kadar söylediklerim genellikle üslup hakkında. Yazarın sanatı hakkında. Ama ben, iyi bir içerik ve iyi bir üslup taraftarıydım. Bu yüzden de kendi yazarlığımı hiç beğenemedim.
Herkes kendi yarattığı hapishanenin anahtarı elinde yaşar. Kalabalıkların içinde yalnız, kendi hayatına yabancı, olan biten her şeyden huzursuz bir insan için zamanla her şeyi unutmaya başlamak, belki de bir lütuftu aslında... Gittikçe hafızasını kaybeden yaşlı bir adamla, aralarındaki derin yalnızlığı aşk sanan genç bir kızın içine düştüğü bir yolculuk, toplumun dayattığı düşünce ve inanç biçimleri yüzünden kocaman bir yalnızlığa ve yabancılaşmaya dönüşür giderek. Bir Narsisin Gölgesinde On İki Ay adlı çok satan kitabın yazarı Dr. Fikret Yıldırım, bu kez yaşadığı aileye, topluma ve kültüre yabancılaşan yeni asrın insanını alıyor romanının merkezine. “İnsanın bir özü var mıdır?” sorusunun yerini, “İnsanın bir özü var mıydı?” sorusu alıyor artık...
None
“Nâzım Abi hakkında çok şey söylendi, söyleniyor. Birçokları onun hayatında, kendi siyasi görüşlerine destek olabilecek bir duruş, bir söz, bir ses arıyor ve bunları tartışma konusu yapmaya çalışıyor ve yapıyor. Kimileri için Atatürkçü Nâzım Hikmet, kimileri için komünist Nâzım Hikmet. Kimileri için Stalinist Nâzım, kimileri için Leninist Nâzım. Ben, İnsan Nâzım Hikmet diyorum. Yanlışlarıyla doğrularıyla, inançlarıyla, tutkularıyla, gücüyle, zayıflığıyla İnsan. Şair, yazar, devrimci, cesur, korkak, işçi, paşa torunu. Hepsi birden.” Gün Benderli, Giderayak’ta Nâzım Hikmet’in önce şiirleriyle sonra da doğrudan kendisiy...
Maden ocakları yıllar önce kapatılmış bir köyün halkı, üretmekten aldığı keyfi unutalı çok olmuştur. Herkes evine çekilmiş; umudunu ve neşesini yitirmiştir sanki. Günün birinde, eşyasını bir eşeğin sırtına yüklemiş Münevver Hanım çıkagelir. Onun hayalleri, köyün en hayalci çocuğu İlyas’ınkilerden bile daha çılgın gibidir. Büyük şaşkınlık yaratan Münevver Hanım tek tek kapıları çalmaya başlar; acaba köyü canlandırmayı başaracak mıdır?..
İstanbul'da sessiz bir 3 Mart gününde günlerce konuşulacak bir olay yaşanıyordu.17 yaşındaki lise öğrencisi Münevver Karabulut, erkek arkadaşı Cem Garipoğlu tarafından bıçaklanarak öldürülmüş, kafası testereyle kesilerek gitar kutusuna, vücudu ise bavula konulup çöp konteynırına atılmıştı. Son dönemin en çok konuşulan olaylardan biri olan “ Münevver Karabulut” cinayetindeki bir çok iddia bu kitap da gün ışığına çıkıyor. Saklandığı yeri tespit edilemeyen Cem Garipoğlu 197 gün sonra avukatı tarafından polise teslim edildiği noktada bulunan şüpheli 2 kişi kimdi ve ne anlama geliyordu? Cem Garipoğlu ile Münevver arasındaki cinayeti...
"Keşke annemin öldürülmesine tanık olmasaydık; çok zor bir durum. Sürekli 'o an' aklıma geliyor." Türkiye'de erkek şiddeti sebebiyle yaşamını yitiren binlerce kadının geride bıraktıklarının trajedisi, annesi gözlerinin önünde öldürülen küçük kızın "Anne lütfen ölme!" çığlığı ile duyuldu. Ev içi şiddete, çoğu annelerinin öldürüldüğü ana tanık olmuş, bir daha asla baba demeyecek çocuklar. Cinayet sonrası, akrabaları ya da devlet kurumları tarafından bakılarak yeniden hayata tutunmaya, güçlenmeye çalışan çocuklar... Dr. Gamze Erükçü Akbaş, geride kalan çocuklarla yaptığı derinlemesine görüşmelerde, erkek şiddeti sebebiyle yaşamını yitirmiş on kadının ve geride kalan kırk yedi çocuğun öyküsünü, Türkiye'de aile kurumunun içyüzünü, erkek şiddetinin boyutlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererek anlatıyor. Baba Anneyi Öldürdüğünde, Türkiye'de annelerini baba şiddeti sebebiyle yitiren çocuklarla yapılan ilk çalışma. Ölmek istemeyenler ve yaşatmaya çalışanlar için ne yapılabilir sorusunu sordurtan çok önemli bir kitap.
Badegül Nine’nin torunu için ettiği dua… Küçük Emin’in çocuk yaşta anne ve babasının vefatı… Minik Hafız Eslem Arya’nın mimar olma yolunda yaşadığı serüven… Nurtaş köyünde doğan Münevver’in avukat olması… Dürüst antikacı Adem’in çok değerli bir yüzüğü kaybetmesi… Dürüst tüccar Numan’ın dürüst çocukları Zakir ile Şakir… Dürüst kervancı Ömer Faruk’un eşkiyaları yola getirmesi… Padişah Tahir’in oğlu Zübeyir’in gönüller padişahı olması… Van’ın Tuşba ilçesinde büyüyen Hamza’nın ünlü bir bilim adamı olması… Tarihten bugüne yaşanmış öyküler…