You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Bu kitap 1960 ve 1970’lerin sol siyaset mecrası içinde gerçekleşen ve kendi sol mecrasını genişleterek kısa sürede yerellerde farklı Kürt çevreleri ve aktörlerine ulaşmayı hedefleyen bir pratiğin, kurulma becerisine ve maddi olanaklarına ilişkin aydınlatıcı katkılar sunuyor. Ruşen Arslan bu çalışmada, DDKO’ların kurucularını, onların Türk solu ile olan süreçlerini, ayrıca gündelik yaşamda iletişimde oldukları ve fikir alış verişinde bulundukları farklı Kürt çevrelerine mensup bireyleri onları “politik kahramanlar” yapma derdine düşmeden anlatıyor. Kitabın dayandığı araştırma materyali, belge, yaşam öyküleri, yaşayan tanıklar...
İstanbul İtilaf askerleri tarafından resmi olarak işgal edilince Mustafa Kemal Paşa, 17 Mart 1920 günü Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Temsil Heyeti Reisi imzasıyla komutanlara ve valiliklere telgrafla bir bildiri yolladı. Bildiride Meclis'in çok acele toplanması gerekli olduğu için seçimlerin vilayet ve belediye meclislerinin üyeleri ve Müdafaayı Hukuk şubelerinin temsilcileri tarafından yapılmasını öneriyordu. Bazı vilayetler işi ciddiye almadıkları gibi, bazılarında seçimler komutanların müdahalesi ile gerçekleşebildi. Bu sebeple Meclis'in toplanması gecikti. Meclis 23 Nisan 1920 Cuma günü, Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma namazından sonra mütevazi bir törenle açıldı ve İstanbul'dan gelenlerin de katılmasıyla çalışmalarına başladı. Parlamenter demokrasilerinde uygulanan kuvvetler ayrılığı prensibi yerine, kuvvetler birliği prensibi kabul edildi. Çünkü Meclis bütün yetkileri elinde tutmak istiyordu. Milli Meclis yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendi bünyesinde topladı. Sonunda 3 Mayıs 1920 tarihinde adına İcra Vekilleri Heyeti denilen ilk Ankara Hükümeti kuruldu.
Makam Music Magazine is the representative of the Turkish Music in printed press. Makam Music Magazine addresses a wide range of topics on every page of it, related to Turkish music, including its journey of music over time, its types, performers, educators, instruments and concert venues. In every issue, Makam Music Magazine also aims to increase international awareness about Turkish music by means of interviews with the people and organizations making Turkish Music in foreign countries and by addresing the interaction between the music of that country and Turkish Music.
Laiklik Ruhuna Fatiha Tevhid-i Tedrisat Kanunu çiğnenerek İmam-Hatip Lisesi mezunları din adamı olacaklarına, devlet bürokrasisine yerleştiriliyor. Devlet, bundan sonra, istediği kadar laik eğitim vermeye çalışsın!.. Nasıl olsa bu çevrelere Suudi sermayeli ve dinsel amaçlı birader vakıfları siyasal ve mali destek sağlıyor... Ve nasıl olsa laik devlet yavaş yavaş bu İslamcı kadroların eline geçiyor. (Cumhuriyet, 6 Ocak 1987, Birader Vakıfları) Atatürk'ün "tam bağımsızlık" ilkesi yok oldu. Devletçilik yok edilmek üzeredir. Milliyetçilik "ümmetçilik" ile yer değiştirdi. Halkçılık derseniz, ondan hiç söz etmeyin. Halkçılığın yerini "holdingcilik" aldı. Laik devlet, önce 12 Eylül yönetimince konulan zorunlu din dersleri ile çiğnendi; tarikat şeyhlerinin cenaze törenleri için bakanlar kurulu kararnameleri çıkartılarak iyice yok edildi. Anayasal kurumlardan zorla çekilip alınan "özerklik" neredeyse siyasal partiler ile iç içe yaşayan "tarikatlar" için geçer akçe oldu... (Cumhuriyet, 8 Ocak 1987, Türban ve Fes) Uğur MUMCU
None
Onur Atalay, okuru 1930’lar boyunca genç cumhuriyetin üzerinde yükseleceği “manevi” temelleri yeniden değerlendirmeye çağırıyor. Yazar, etrafında milletin inşa edileceği bir ortak anlatının oluşum sürecinde söylemlerin, kavramların ve simgelerin sahip olduğu özgül ağırlığı ve bunların o zamanın totaliter rejimleriyle nasıl bir etkileşim içerisinde şekillendiğini tartışıyor. Medeniyet, eskiden Tanrı’nın zihinlerde kapladığı yeri ele geçirmiş olabilir miydi? Bilim, kurucu kadro tarafından ülkeyi cennete çevirecek bir sihirli değnek olarak mı görülmekteydi? Bilimin, medeniyetin veya Türklüğün mabetleri, mücahitleri, şehitleri hatta...
Büyük Atatürk, Sen; düşüncelerini, cesaret, kararlılık ve azimle eyleme döktüğünde, telgraf başında saatlerce kalarak bütün Anadolu’yu uyandırıp kucakladığında, düşman istediği yeri işgal edebiliyor, Padişah ve Hükûmetleri de olayları sadece izlemekle kalmıyor, düşmanla birleşerek Millî Mücadelenin önünü kesmek için her yolu deniyordu. Sen, kendine ve Türk milletine güvendin, çok ağır şartlara rağmen mücadele ettin, savaştın, halkla birlikte yürüdün ve başardın. Ancak senden sonra, o Havza’da bahsettiğin “çukur” un etrafından hiçbir zaman tam anlamıyla ayrılamadık; çünkü senin İlke ve İnkılaplarını içselleştiremed...
Yurdumuzun parçalanıp işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklâl Harbi’ni, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve inkılâpların yapılışını anlatan Nutuk, siyasî ve millî tarihimizin birinci elden Mustafa Kemal Atatürk, tarafından kaleme alınmış kaynak bir eseridir. Atatürk’ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 -20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da toplanan İkinci Kongresi’nde altı günde toplam 36,5 saat süreyle okunan tarihi bir hitabet olduğu için nutuk veya söylev olarak adlandırılmıştır. İnkılâp tarihimizin birinci elden kaynak eseri olan Nutuk, tarihî olayları yalnızca belgelerle inceleyerek objektif gerçeğe ulaşmak isteyen bir tarih yazarı tarafından değil de doğrudan doğruya o tarihi yapanın kendisidir. Tarihi yapan ile yazanın aynı şahsiyette birleşmiş olması, Nutuk’u,benzerleri ile karşılaştırılamayacak üstün değerde bir eser durumuna getirmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunda Başkumandanlık yetkisi padişahlara aitti. Onlar savaş sırasında ordunun başına geçer ve en ön saflarda savaşırlardı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında yapılan savaşlara padişahlar katılmamış, ordunun en yüksek rütbeli kişisine Başkumandan Vekili unvanını vererek kendi yerine savaşa göndermiştir. Bunun en yakın örneği ise Birinci Dünya Savaşı döneminde Enver Paşa’nın, Başkumandan Vekili olarak görev yapmasıdır. Milli Mücadelenin en bunalımlı dönemlerinden biri de Kütahya-Eskişehir Savaşları sonrasıdır. Bunalımdan kurtuluşun tek yolu, Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesi olarak...