You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Fiction. Translated from the Turkish by Ender Gürol. It is 2073, and Temel Diker plans to demolish whatever he finds in Istanbul that does not accord with his aesthetic sensibilities. For him, an ideal Istanbul would be a city of skyscrapers of uniform shape and height lining streets that are numbered, not named. The exception to this sameness will be a Statue of Liberty, many times the size of the original, with his mother's face. Meanwhile, the poor are driven from the city. Castaways, they forage for food, surviving as well as they can in a polluted environment. Temel hires Can Tezcan, a successful lawyer and erstwhile Marxist, to help him pursue his goals, which involve privatizing the justice system. Can, however, has remained friends with rebels from his youth and, through them, gradually learns of the social injustices that pervade his world and the sterility that underlies his client's vision. In SKYSCRAPER, Tahsin Yücel brilliantly evokes a dystopic future in which people of means are enmeshed in lives of a dull sameness, while the poor are driven to fend for themselves in a polluted environment.
Within translation studies books on translating conceptually dense texts, such as philosophical or theoretical writings, are remarkably few. Although the translation of literature has been a favourite topic for many decades, the translation of theories on literature has been neglected. The phrase 'theories of translation' is everywhere, but 'translation of theories' is a rare sight. On the other hand, the term 'translation' has become a commonplace in literary and cultural studies - yet usually as a rhetorical figure describing the fate of those who struggle between two worlds and two languages, such as migrants or women. Not much attention has been paid to the role of 'translation proper' i...
Semiotics can be considered as a well-organized signification journey taken among the pages of the work of art. It requires background knowledge related to the field and its analysis tools, as well as careful reading practices in the text to reach the projected destination after stopping over in certain stations. These stations represent meaning intersections where the meaningful formations are articulated to contribute to the generation of the semantic universe of the text. The presentation of such a fictional universe can be complicated because of the nature of the literary work and the language used. With regards to Orwell’s Nineteen Eighty-Four, what makes its fiction precious is the masterful acts of the author in both paradigmatic and syntagmatic dimensions. This book conducts a semiotic analysis in order to unfold the enigmatic semantic organization of Orwell’s Nineteen Eighty-Four narrative by penetrating the formative structures at various meaning levels of the text.
This volume offers new perspectives on knowledge production through various forms of togetherness. Via diverse cases of collaboration in media studies, from methodological contemplations to on‐the‐field social practices, the book proposes reflections and inquiries around collective research, media, and action. The collection rethinks how scholarly endeavours feature different ways of doing and being together, identifying new and more diverse communicative spaces, challenging dichotomies, and encouraging critical perspectives. Scholars of a variety of disciplines recontextualise collaboration beyond the very nature of conventional academic approaches, to embrace vast connotations of media...
Dil Vatandır A.Ali Ural Dil demek insan demektir. Yüce Allah, insanı yarattı ve ona bir dil armağan etti. Varlıkların isimlerini öğrenen insan, o isimler arasında bağlar kurarak dilin hassas köprülerini kurdu. Bir tanışma ve bağ kurma aracıydı dil. Bir düşünme ve yükselme aracı. Dünya tufanla sınandığında, Nuh’un gemisi insanlar ve hayvanlarla beraber onların dillerini de kurtarmıştı. Yusuf Has Hacîb, Kutadgu Bilig'de “Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur,” diyerek dilin hayat için önemine dikkat çekmiştir. Dil, iletilmek istenen anlam bağlamında toplumlara göre farklı zenginlikler ...
Edebiyat, bilimde olduğu gibi, buluşların değil, yaratıcılığın ürünüdür. Oylumlu çalışmalar yapıldıkça, yazan ne yazdığını bilecek, değerlendiren, inandırıcı ölçütler koyacaktır. Bu yapılırsa eleştiri, "edebiyatın dar yolu" olmaktan çıkar. Yoksa, her an, sanatın her dalında, ellerini göz gibi kullanan körlerle karşılaşmak kaçınılmaz olur... Usta edebiyatçı Adnan Binyazar, romanları, öyküleri, deneme ve incelemeleriyle edebiyatımızın yüz aklarından. Binyazar, çalışmalarını değişik türlerde sürdürüyor; bu türlerden biri de, bilindiği gibi, deneme. Edebiyat dünyamızı titizlikle izleyen Binyazar, dikkatini çeken kitaplar ve yazarlar hakkında yazdığı incelemeleri Edebiyatın Dar Yolu’nda topladı. Bu kitap olağanüstü yalın anlatımı, incelikli yaklaşımlarıyla yediden yetmişe tüm okurların yararlanacağı bir kaynak kitap. Bütün kitaplıklarda yer almalı.
Çeviriler, kültürler arasında yaşanan siyasal, toplumsal, sanatsal, yazınsal, düşünsel ilişkilerin bir aynası niteliğindedirler. Çeviri etkinliği, özellikle, Osmanlı imparatorluğu ile Fransa krallığı gibi başlangıçta iki karşıt inanç, düşünce, yaşam olgusu sergileyen, iki kutup oluşturan toplumlar söz konusu olduğunda da, doğal olarak, bir tarihsel veri niteliği almaktadır. Çeviri kaynakçaları bu ilişkilerin başlangıç ve gelişim süreçleri ile zaman içindeki konumlarını tüm özellikleriyle sergileyen belgelerdir. Sansürlenme, duraklatılma, engellenme, yasaklanma süreçlerini, dolayısıyla çevirinin yapıldığı bağlamın tarihsel konumunu da satır aralarında vererek. Bu kitap, Fransızcadan Türkçeye (Cumhuriyete kadar Osmanlıcaya) değişik alanlarda yapılmış ve yayınlanmış çeviriler, sahnelenmiş çeviri oyunlar ile Türkçe olarak Fransız yazarlar, düşünürler, kuramcılar, sanatçılar, kurumlar… üzerine yazılmış ve yayınlanmış kitapları ve makaleleri yazar adı sırasına göre aktarmaktadır.
Editörlük Zor Zanaat Editörlükten kurtulmak zor… Yazar, söküğünü dikerken. Yazarlar nasıl yazıyor, yazarken ne dinliyor, ne yiyip içiyor, vb… Mario Levi: “Yazarlık karanlık bir mağaraya inmek gibidir.” Etgar Keret: “Öyküler hediye gibidir, öylece gelirler…” Edebiyatımızın önde gelen dergilerinden Notos, Nisan-Mayıs, 27. sayısının kapak konusu olarak Editörlük kurumunu tartışmayı seçti. Editörlük zor zanaat başlığıyla sunulan dosyada, editörük kurumunun durumu, sorunları, geleceği üstüne ayrıntılı bir tartışma açılmış. Dosyanın yazarları da Cem Akaş, Selahattin Özpalabıyıklar, Tanıl Bora, İlknur Özdemir, Rebecca Carte...