You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
This book provides both a retrospective and prospective look at Turkey on the occasion of the country’s centenary. It covers numerous important issues, including political, economic, and cultural development, the role and performance of political institutions, and foreign policy and Turkey’s place in its region and the wider world. The Republic of Turkey’s centenary in 2023 is an opportune time to assess the country’s achievements and shortcomings as well as look ahead as to how Turkey may cope with current challenges. This volume, comprised of empirically rich and theory-informed analytical essays written by a global collection of leading scholars on contemporary Turkey, addresses m...
None
beyond.istanbul focuses on Spatial Justice and Housing Activism in its eighth issue. It has been published as two editions, in Turkish and English. This issue discusses in detail housing as a human right and provides examples of solidarity and housing struggles from Turkey and around the world. For futher detail: https://mekandaadalet.org/en/spatial-justice-and-housing-activism-is-now-available-online/
In light of the current political crisis around climate change, what can architecture possibly contribute towards a new planetary imaginary of our contemporary environment beyond environmentalism and technological determinism? Instead of conceptualizing the idea of the environment as purely natural and in need of protection, as solely a problem that needs to be managed, or merely as the Earth, which limits the scope with a scalar bias, can we speculate on architecture as a measure both to assess and to act upon the world? 'Architecture as Measure' is an elaboration on this question, and on the disciplinary and cultural potentials of such a provocation. It positions climate change as a cultural and political idea that requires a renewed architectural environmental imagination.0The book takes on this task by presenting a set of unconventional collisions between architecture and climate change, which all extrapolate broader concerns of the city, environment, and geography through the lens of specific architectural questions such as form, representation and materiality.
Elinizdeki eser Şiilik çerçevesindeki problematik konular hakkında yayımlanmış makale ve söyleşilerin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Çevirilerini yapmış olduğumuz makalelerde yer alan konular; Gadir-i Hum, Sekaleyn Hadisi, Mehdeviyet, Aşüra, Kur’an-ı Kerim’in tahrifine inanma ithamı vs. gibi Şia açısından temel önemdeki meselelerin etrafında öbekleşmektedir. Kitabın son sayfasına kadar gelebilecek önyargısız bir okuyucunun “en azından” Şia’nın iddialarının hiç de delilsiz olmadığına dair genel bir izlenim elde edeceğine inanıyoruz, esasında temel gayemiz de budur.
Karabatak Beş Yaşında “Ötesini Söylemeyeceğim” şiirinde Sezai Karakoç on yaşında bir çocuğun ağzından Tunus’u işgal eden sömürgecilere karşı hakikatin sesini yükseltiyordu: “Sizin defolup gitmenizi istiyorum işte o kadar / Ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor / Hâlbuki siz insanı öldürmezsiniz değil mi…” Son cümle bir soru cümlesi değil. Çocuktan veriyor haberi Karakoç: Emperyalistler öldürür. İnsanlığın düşmanıdır emperyalizm. Başkasının ekmeğini çalmakla kalmaz bir de öldürür onu. Bununla da yetinmez kendisini sevmemizi ister. Dahası başarır da bunu, içimizden âşıklar yaratır kendisine; ne söylese inanacak, ne yap...
Bu roman, Cengiz Dağcı'nun mutlu ilk çocukluk günlerinin geçtiği, Kırım'ın Kızıltaş köyü hayatının bir destanıdır. Bekir de, ineği Macik de, köyde herkes kendi işinde gücünde ve mutludur. Sonra köye Ivan gelir; ona acıyarak yanlarına alır, işlerini gördürürler. Ancak Ivan daha sonra gelecek olan felaketlerin simgesi gibidir. Ruslar Kızıltaş'a yol yaparlar; yol yakınlaştıkça köyün huzuru bozulur, hırsızlıklar artar, kapılara kilit vurulur olur. Sonunda Kolhoz kurmak üzere köye gelirler. Topraklarından kopmak istemeyenler dövüşürler; ama, akibetleri ölüm ya da sürgündür. Köyün boşaltılan evlerine Ruslar yerleştirilir. Kızıltaş köyü artık tükenmiş bir köy, terkedilmiş bir tarla gibidir. Romanın adı, ayni zamanda bitiş cümlesidir. Bu romanın hüzünlü hikâyesini okuduktan sonra, Kırım'a gidenler Ayı Dağı'nı ve Kızıltaş bağlarını görmeden dönmek istemezler... [ Ötüken Neşriyat ]