You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
İslam medeniyeti içerisinde doğup gelişen klasik Türk edebiyatının en önemli kaynaklarından biri şüphesiz din ve tasavvuftur. Kur’ân, hadis, tefsir, İslam tarihi ve tasavvuf kaynaklarının doğrudan ve dolaylı etkisi altında klasik Türk edebiyatında manzum ve mensur pek çok eser kaleme alınmıştır. Bunlardan doğrudan din ve tasavvufla ilgili olan dinî-tasavvufi eserlerin edebiyat tarihimiz açısından öneminde şüphe yoktur. Agâh Sırrı Levend’in “Ümmet çağındaki Türk edebiyatının en önemli ve en bereketli ürünleri dinî eserlerdir.” (1989: 35) sözleriyle önemini vurguladığı bu eserlerden biri de Riyâzü’r-rahme’dir. Riyâzü’r-rahme...
tek perde üç sahne, trajikomik oyun...
1908’den 1933’e hazin bir yaşam öyküsü... 20. yüzyılın başları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli eyaletinde ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemdi. Bölgede yaşayan Müslüman Türklerin başındaki en büyük bela, imparatorluğa isyan eden ve masum halka saldıran çetelerdi. 1908 yılının bir bahar gecesi, Vodina şehri yakınlarında bulunan çiftliklerden biri, bir Bulgar çetesi tarafından basıldı. 1920’li yılların başında, Kurtuluş Savaşı’nın Türk milleti lehine dönmeye başladığı dönemde, Yunan hükümeti Müslümanlar üzerindeki baskıyı arttırmış, halkı ağır vergiler altında ezmişti. Bir süre sonra, Anadolu’dan kaçan Rum gö...
Bir Musiki Masalı adlı makale dizisi Hüseyin Sadettin Arel’i Platon’a yakınlaştıran metinlerden biridir. Bu doğrultuda Arel’in Platon ile birçok ortak yönü olduğunu söyleyebiliriz. Pisagorcu anlayışla ‘armoni (uyum)’ bağlamında ortaklaşan Platon, nasıl ki kurduğu akademide aritmetiği yani matematik bilimlerini en üst sıralara koyduysa, Arel de Türk makam müziği teorisinde sayısal düşünceyi uygulamıştır. Örneğin Türk makam müziğindeki makamları dizisel şekilde ele alan X DR. ORKUN ZAFER ÖZGELEN Arel, ‘niseb-i şerife’ adını verdiği şerefli aralıkları tam 4’lü ve 5’liler olarak vermektedir (Arel, 1986: 30). Arel’e göre bir mak...
“Tekrar sıkıntıyla yağlığını alnında gezdirdi, öfkeli öfkeli yere tükürdü. Ah Satıoğlu... Bu çektikleri hep onun yüzündendi. Karun gibi zengin adam, Dal Murat gibi donsuzdan üç buçuk kuruşunu alamadıysa ne olmuştu? Para kazanmış da mı vermemişti? Her zaman yağmur duasına çıkarak Allah’tan kuruyan tarlalarına bir damla rahmet isterlerken, geçen yıl tarlaları su basmışsa, mahsul alamamışlarsa bunun vebali kimindi? Amma bunu herife nasıl anlatmalıydı?” Kemal Bilbaşar, romanlarında olduğu gibi öykülerinde de Anadolu’nun her bölgesinden çarpıcı kesitler sunuyor okuyucularına. Cumhuriyet döneminin kent ve taşra dokusunu yansıtan bu öykülerde ağalık, köy hayatı; toplumun, devlet memurları ve din adamlarıyla kurduğu çarpık ilişkilerin yanı sıra kadının toplumdaki yeri de nüktedan bir gerçekçilikle ortaya konuyor. Bilbaşar, yoksulluk, otorite, eşitsizlik ve ahlaka ilişkin kadim soruları bir kez daha hatırlatıyor.
None
“Kâinatta hiçbir şey velayet kadar konuşulmamıştır.” “Yeryüzünde insanlar, velayete çağrıldığı kadar hiçbir şeye davet edilmemiştir.” “Hiçbir balta, velayete vurulduğu kadar dinin köküne vurulmadı.” Yukarıda yazılanlar Kur’an’ın “hurûf-u mukataa”sı kadar önemlidir. Bu sözler “hak için varım” diyen bütün onurlu insanları istifhama çekmektedir. Kur’an ile meşgul olanlara şöyle bir soru sorulabilir: “Dinin en belirgin çehresi nedir?” Böyle bir soru ve bunun cevabı her şeyi ortaya koyar. Dinin en belirgin çehresi “velayettir”! Evet, din velayet çerçevesi etrafında şekillenir, zerreden mutlağa kadar! O halde bu kutlu soruyu biz de soralım, konunun geniş felsefesinden ve müfredatından çok özünü ortaya koyalım. Kitabımızın konusu da zaten bu öz ile ilgilidir.
None
None