You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Hürriyet, eşitlik ve kardeşlik taleplerini haykırmak bugün sıradan bir olay gibi görünse de, padişah otoritesinin olduğu bir ülke yönetiminde bu kelimelerin söylenmesi şimdikinden çok daha fazla şey ifade eder. Elinizdeki bu kitap, yüzüncü yılına denk geldiğimiz II. Meşrutiyet’in ilanının ve bu ilandan sonra adını verdiği dönemin kısa bir muhasebesini yapıyor. Bu dönem, kimilerine göre İttihat ve Terakki önderlerinin ülkeden ayrıldıkları 1918’e kadar; kimilerine göre ise Saltanat’m kaldırıldığı 1922 yılma kadar devam etmektedir. Ancak sınırlandırılması nasıl olursa olsun, dönemin Cumhuriyet’e giden yolun öncülü olduğuna kuşku ...
Yangına neden kastedilebilir? Yangın ne zaman menfaate dönüşebilir? Yangını menfaate çevirmek için 20. yüzyıl başlarında sigorta şirketlerinin bazı yerlerde sabotajlarda bulunduğu şeklindeki haberler, tarihsel veriler arasındadır. Kazanan mı yakar, kaybeden mi? Her kesimden kişilere bunu sorduğumuzda, “neyin yakıldığına bağlı” cevabı alıyoruz. Kazananın, kazandığı şeylere ihtiyacı varsa yakmaz. Türkiye’de genel savaş yıllarının başından 1940’lara dek süren bir mesken bunalımı mevcuttur. Şiddetle gereksinim duyulan mülk (tarla, mesken, hane, ibadethane, vs.), kazanan tarafından yakılmaz. Kaybeden yakar. Giderayak sahibi olduğu mülkiy...
Kelimelerin anlatmaya mecalinin kalmadığı, sözlerin tükendiği, acıların tavana vurduğu zamanlar ve olaylar vardır. Bu tür travmların üzerinden yüzlerce yıl geçse de onlar söz söz, ses ses, türkü türkü, mani mani, efsane efsane dağa, ovaya olduğu gibi taşlara da sızarlar. Oralar lif lif, damar damar, mezar mezar, anıt anıt sızdıkları yürekleri yakmaya devam ederler. Zamanı ve mekanı aşarak derinden derine milletin yüreğine oturan ve aradan yüzlerce yıl geçse de toplumsal vicdanı yaralamış olan bu travmalar milletin kimliğinin bir parçasını oluştururlar. Türk toplumunun naif bir yanı da vardır. Kitlesel olarak duyulan bu acıları içselleşti...
Türkiye’nin nüfus yapısı, büyük oranda Osmanlı’nın son döneminden mirastır. Göç ve iskânın Anadolu’nun Türkleşmesindeki önemini anlamak için kendi aile geçmişlerimize bakmamız yeterli olur. Türkiye’nin etnik ve dinsel yapısının yeniden şekillenmesi, Milli Mücadele’den çok İttihat ve Terakki’nin tam iktidar olduğu yıllara (1913-1918) denk düşer. Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin, Osmanlıcılıktan Türkçülüğe doğru geçirdiği ideolojik dönüşüm doğrultusunda bu yıllarda uyguladığı göç ve iskân politikalarını inceliyor. Anadolu’nun Müslümanlaştırılması ve Türkleştirilmesi için uygulanan bu politikaları, şifreli...
Kurtuluş Savaşı biter bitmez Şeyh Sait Ayaklanması çıktı (1925); Musul Türkiye’nin elinden gitti. Bir yıl sonra da, arkasında İttihatçıların bulunduğu İzmir Suikastına kalkışıldı (1926). Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşıyla yönetimi ele alan asker-sivil kadronun, devrimleri tek parti düzeni içinde gerçekleştirmesine ve –o günkü deyişiyle- istiklal-i tam inancına dayalı bağımsız devlet yapısı oluşturmasına yol açan Şeyh Sait Ayaklanması ve İzmir Suikastı, birbirini izleyen iki büyük olaydır. Bu iki olaydan sonra devrimlerin yolu açılmıştır. Olayların bu açıdan incelenmesi gerekir. Uğur Mumcu
Urla kazasında ikamet eden insanlarla yapılan sözlü tarih çalışmalarında, Urla ve yakın çevresinde yaşayan Türk ve Rum halkın karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde barış içerisinde yaşadıklarıyla ilgili anlatımlar ile anılara dayalı aktarımlar oldukça geniş yer tutmaktadır. Fakat bununla beraber XIX. yüzyıl sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında, Urla kasabasında tamamen kaynaşmış çatışmasız bir toplumsal yapıdan da söz edilemez. Rumların yaklaşık yüz yıllık bir süre içinde kazandıkları ekonomik güç, iki toplum arasındaki çekişmeleri artırmıştır. Urla kazasındaki bu çekişmelerin XIX. yüzyılın ortalarında bir çatı...
Denial of Violence seeks to decipher the roots of the denial by Turkish and Ottoman officials of acts of violence committed against Armenians. Based on a qualitative analysis of over 300 memoirs published in Turkey from 1789 to 2009, Fatma Müge Göçek analyzes denial as a multilayered process that starts with the advent of systematic modernity in the Ottoman Empire in 1789 and continues to this day in the Turkish Republic.
This book is about domestic politics following the Revolution of 1908 in Turkey. Although seemingly straightforward in its telling of events from the opening of the Parliament in alte 1908 to the re-capture of constitutional government in early 1913, this book is built upon a premise that is fundamentally different from previous studies. Whereas previous studies deal with the period as if conditions were normalised immediately after the Revolution of 1908, this book takes the view that the period under scrutiny is a relentless struggle over the political future of Turkey. The Revolution of 1908 was no mere "restoration" of the Constitution of 1876. It tried to bring about a fundamental chang...
With the end of the First World War, the centuries-old social fabric of the Ottoman world an entangled space of religious co-existence throughout the Balkans and the Middle East came to its definitive end. In this new study, Hans-Lukas Kieser argues that while the Ottoman Empire officially ended in 1922, when the Turkish nationalists in Ankara abolished the Sultanate, the essence of its imperial character was destroyed in 1915 when the Young Turk regime eradicated the Armenians from Asia Minor. This book analyses the dynamics and processes that led to genocide and left behind today s crisis-ridden post-Ottoman Middle East. Going beyond Istanbul, the book also studies three different but enta...