You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
XVII. yüzyıl şairlerinden olan Va’dî Ahmed Efendi (öl.1095/1684)’nin hayatı hakkında kaynaklarda çok fazla bilgi bulunamasa da son çeyrek asırda yapılan çalışmalar ile şairin Dîvân’ı ve Fîrûz u Dil-efrûz adlı mesnevisi olduğu tespit edilmiş ve araştırmacıların istifadesine sunulmuştu. Son yıllara kadar Va’dî’nin başka bir eserinin varlığı bilinmemekteydi. Bu çalışmada, Va’dî Ahmed Efendi’nin kısa süre önce tespit edilen Heşt Behişt isimli mesnevisi incelenmiştir. Mevcut bilgilerimize göre Va’dî’ye aidiyetinde şüphe görülmeyen Heşt Behişt, H 1087 / M 1676-77 yıllarında telif edilmiş olmasına rağmen XVIII. yüzyılın ...
Şiir mecmuaları, klasik edebiyat araştırmalarına kaynaklık eden önemli eserlerdir. Bu mecmualar antoloji niteliğinde eserler olup müstensihin edebî zevkini ortaya koyar. Şiir mecmualarının önemi, divanı bulunmayan ya da başka kaynaklarda adı geçmeyen şairlerin şiirlerini ihtiva etmesinden kaynaklanmaktadır. Yazıldığı dönemin daha çok edebiyat meraklılarınca toplanan bu eserler, özellikle edebî ve biyografik açıdan edebiyat tarihimizi aydınlatacak, edebiyat tarihimizdeki boşlukların doldurulmasına yardımcı olacak eserlerdir. Yüksek lisans tezimizden üretilen bu çalışmanın birinci bölümünde Atatürk Kitaplığı Bel_Yz_K.1589 numarada kayıtlı ...
Vâkıf bu nazm-ı sâdeyi itmezdi arz-ı ehl-i dil Tab‘-ı suhan-sencüm eger şâyân-ı tahsîn olmasa XVIII. yüzyıl divan şairlerinden Seyyid Yahyâ Vâkıf, İstanbul’da doğmuş; İstanbul, Kahire ve Halep’te çeşitli görevlerde bulunmuştur. Baba tarafından soyu Hz. Hüseyin’e dayanan ve münevver bir aileye mensup olan Seyyid Yahyâ’nın şu an için bilinen tek eseri Dîvân’ıdır. Elinizdeki bu kitapta öncelikle Vâkıf Efendi’nin hayatı kaynaklardan elde edilen bilgilerle ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur. Ardından şairin edebi kişiliği, Dîvân’ın şekil, muhteva, dil ve üslup özellikleri değerlendirilmiştir. Son olarak bugüne kadar üzerinde hiçbir çalışma yapılmamış Dîvân’ın metni ilgililerin istifadesine sunulmuştur. Okuyanların müstefid olmaları dileğiyle...
XIX. yüzyıl dinî-tasavvufî halk edebiyatının temsilcilerinden olan Zârî, tasavvufî yönü ağır basan fakat divan edebiyatı geleneğinde de manzumeleri olan bir “Dîvân” sahibi şairdir. Samimi duygularla kaleme aldığı şiirlerinin dili, oldukça sadedir. Şair şiirlerinde halkın konuşma dilini yazı dili olarak kullanmış, halkın konuştuğu dile sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Zârî, sanatını geniş halk kitlelerinin manevi ihtiyaçlarına cevap vermek, onları dinî ve İslamî konularda bilgilendirmek maksadıyla kullanmış, duygu ve düşüncelerini halkın kolayca anlayabileceği bir üslupla dile getirmiştir. Kitap, üç ana bölümden oluşmaktadır...
Soylu Bir “Tecrid” Hâline Var mısın? Ramazan ayının heyecanıyla karşınızdayız bu ay. İçimiz kıpır kıpır, gönlümüzde bahar yelleri esiyor. Kısmet olursa, kısa bir süre sonra seher aydınlığı sahur bereketiyle taçlanacak, akşam ezanlarını oruçlu dudakların içli duaları takip edecek. Ecel kuşu başımıza konmazsa eğer, İslam ümmeti olarak Nisan’ın ortasında senenin en kutlu günlerine girmiş olacağız. Fırsat eldeyken, can bedendeyken, bu aziz misafiri hoş etmenin derdine düşmek gerekir. Böylesi bir lûtfa nail olmak, hayatın ve ölümün hakikatine erenler için bahtiyarlığın ta kendisidir. Kelimelerin tarif edemeyeceği güzellikte, mua...
Gurbeti Hikmetle, Hasreti Hürmetle Süsle Binlerce genç dostumuz, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatlarına devam ediyor. Kimi oralarda doğup büyüdü, kimi bir vesileyle sonradan ayrıldı Türkiye’den. Bir yanda bambaşka kültürle karşılaşmanın zorlukları, yalnızlığın sessizliği, alışma devresinin gelgitleri, yer yer hayata ve kendine yabancılaşmanın dramları, diğer yanda yeni imkanlar, meraklı adımlar, eşsiz fırsatlar, cesur açılımlar, sürpriz lütuflar. Sonsuz tecelli, bin bir farklı hikaye var yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızda. İçinde bulunduğumuz yaz ayları, dünyanın birçok ülkesinden Türkiye’ye gelişlerin arttığı zamanl...
Riskin Arttıkça Rızkın Çeşitlenir Seneler evvel, çok sevdiğim, henüz yirmili yaşlarında olan dünya tatlısı diyebileceğimiz bir kardeşimiz GENÇ’te staj yapmıştı. Temiz bir yüreği, saf bir kalbi vardı. Günlerden bir gün, yanıma geldi ve bana şöyle dedi: - Abi, ben savaş fotoğrafçısı olmak istiyorum, bu konuda yardımcı olur musun? Bu talebi karşısında hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Şaşırmıştım çünkü ondan böyle cesur bir hareket beklemiyordum. Sevinmiştim çünkü hayalleri uğrunda azimle yürümeye niyet etmesi önemliydi, bu anlamda takdir etmiştim kendisini. Sonrasında epey uğraştım, özellikle Suriye’deki dram bölgelerinde ...
Günümüzde disiplinlerarası çalışmaların önemi artmakta ve bu çalışmalar daha çok rağbet görmektedir. Zira bir meselenin olabildiğince bütüncül ele alınması ve anlaşılması buna bağlıdır. Bizim de klasik şiirimiz üzerinde yapmaya çalıştığımız budur. Buradan hareketle bir yandan şiirde geçen musiki terimlerini tespit edip tahlil ederken diğer yandan şiiri ve musikiyi ortaya çıkaran şair ve bestekârları da değerlendirmeye çalıştık. Yorum ve tespitlerimizde ait olduğumuz medeniyet değerlerine de yer vermeye gayret ettiğimiz çalışmamızda şu nokta merkezde yer almaktadır: Bir toplumun şiir ve musiki ile olan irtibatı, onun medeniyet seviyesini gösteren çok önemli bir nirengi noktasıdır. Klasik Osmanlı şiiri ve musikisinin dünyasına dahil olabilmek, millet olarak hayata kaldığımız yerden devam edebilmektir. Aksi hâlde kaybolmuşluğun savurganlığında tasannu (yapmacık) eserlerle ömürler ve gönüller ziyan olacaktır ve olmaktadır.
Aslında Bakkalı Değil Samimiyeti Arıyoruz GENÇ’in Üsküdar’da bulunan mekanı, merkezdedir, Fatih Mahkemesi’nin yer aldığı sokaktadır. Dergimizin tam çaprazında, birkaç senelik minik bir bakkal bulunuyor. Sahibi İsmail Abi, hem güzel bir komşumuz hem de ahlaklı bir esnaftır. Geçtiğimiz ay, bir akşamüstü hasbihal ettim kendisiyle, hâlini hatırını sordum, işlerin nasıl gittiğini yokladım. Konuşma esnasında, şu minvalde sözler söyledi: - Burayı işletmeye başladıktan sonra gördüm ki sadece bakkalcılık yapmıyorum, meğer insanlar selam verecek birini arıyormuş, güvenip emanet bırakabilecekleri insanlara hasret kalmışlar. Senin anlayacağın...