You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
“…In the Kazakh case, the historical contradiction between the state policies and nomadic society resulted in massive population loss of nomadic Kazakhs in 1930s. The nomadic economy and social order were destroyed. Although nomadic Kazakhs showed great resistance to the collectivization process much more than other periods, their resistance eventually failed. In this failure, both the military power of the Soviet state and the 19th century destruction of the Kazakh zhuzes and the asabiyyah based on nomadism played a major role. Therefore, the regional and fragmented struggle of the Kazakhs did not turn into a mass resistance. This case, which was the last widespread war between the nomadic and settled world in recent history, resulted in the destruction of the whole nomadic life of the “Asian half-man half-horse” in Kazakhstan.”
Avrupa’nın birliğine dair umut dolu hayaller ile milli egemenlik savunucularının yükselen sesleri arasındaki gerilimi çözümlemeye adanmış olan Merve Karahan’ın “Avrupa Şüpheciliği,” bütünleşmenin bugünkü ve gelecekteki zorluklarına ışık tutuyor. Bu eser, Avrupa idealleri ile pratik gerçekler arasındaki diyalogu zengin bir analizle sunarken, şüpheciliğin AB politikalarını nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor. Bu kitap, finansal krizlerin, siyasi değişimlerin ve toplumsal dönüşümlerin kıtasal kimlik üzerindeki etkisini ele alırken, Brexit’in ardından Avrupa şüpheciliğinin yükselişinin altını dikkatle çiziyor. Karahan, şüphecili...
ÖN SÖZ Eğitim; bireyin kendini tanımasını sağlayan, gelecekteki hayatını şekillendiren ve toplumla uyum içerisinde yaşamasını sağlayan bir planlama süreci olarak ifade edilmektedir. Yükseköğretim kurumları, kaliteli eğitim-öğretim programları çerçevesinde toplumun beklentilerine uygun bilgi, beceri ve yetkinliğe sahip nitelikli bireyleri yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Ülkelerin kalkınmasını sağlamak için bir ülkenin geleceğine yön verecek bireyleri yetiştirecek yükseköğretim kurumlarının eğitim planlamasını yapmak, ulusal ve uluslararası geçerliği olan değerlendirme kriterleri kapsamında gerekli güncelleme ve iyileştirme faaliyetlerinin el...
Kadın olmanın zor olduğu bir dünyada, hem kadın, hem göçmen olmak hayatı daha zorlaştırır. Hem kadın, hem göçmen ve hem de yabancı olmak zorluk seviyesini bir kat daha arttırır. Hem kadın, hem göçmen, hem yabancı ve hem de kimsesiz olmak, kadınları her türlü istismara açık hale getirir. Neredeyse dünyanın tamamında ataerkil bir yapının var olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu yapı içerisinde bu kodlarla yetişmiş kadınları, göç gibi çok boyutlu ve radikal bir kararı almaya götüren süreçte neler yaşanmaktadır? Nasıl oluyor da yanlarında bir erkek olmadan evden çıkamayan kadınlar, her türlü tehlikeyi göze alarak hayatlarının yolculuğuna çıkıyorlar? Onları ikna eden nasıl bir itici güçtür ki, doğdukları, büyüdükleri, anılarını saklayan diyarlardan; hiç bilmedikleri diyarlara yelken açmışlardır?
Azgın bir nehrin akıntısına kapılmış giderken son anda tutunmayı başardığım su kenarındaki bir gül dalıydın. Nehir ne kadar sert akarsa aksın, kollarım ne kadar yorulursa yorulsun ömrümün sonuna kadar seni bırakmamaya ant içmiştim. Bugüne kadar o nehrin sularını yutarcasına annenin bütün hakaretlerini yuttum ve sırf senin hatırına bir gün bile ‘Öf!’ demedim. Üstelik nehir suyunun akışının günden güne artması misali bu hakaret ve aşağılayıcı hareketler günden güne arttı lakin sırtımı sevdana dayayıp ayakta kalmayı başardım. Tutunduğum gül dalının artık beni taşımaktan yorulup incindiğini, suya kapılarak ölmem için avuçlarıma dikenlerini batırmaya başladığını anladım. Daha önce sana; ‘Yüzünün asıldığını görürsem yaşayamam’ demiş, saçının teli için dünyayı yakacağımı ve yakacağım dünyanın içinde senin olmaman gerektiğini söylemiştim. Bugün suratının asıldığını, saçından ter aktığını gördüm. Ve anladım sebebinin ben olduğumu. İçinde sen olduğun için dünyayı yakamadığıma göre benim yanmam gerekiyor.
Fahri Unan’ın elinizdeki eseri, 1990’ların başlarından îtibâren Osmanlı medreselerinde eğitim ve bilim anlayışının muhtelif açılardan ele alınıp incelendiği, çeşitli dergilerde yayımlanan bir demet ilmî makāleden oluşmaktadır. İki bölüm hâlinde tasnif edilip sunulan bu makālelerin ilk grubunda Osmanlı medreselerinin klâsik İslâm dünyâsında-ki ilim anlayışı ve eğitim-öğretim müesseseleriyle târihî bağ-lantıları; kuruluş, gelişme ve yükseliş süreçleri; bu süreçte oluşan Osmanlı ulemâsının ilim ve âlim anlayışı; ilimlerin tasnifi; medreselerin müfredat programlarına dâir umûmî tablo; talebe alımı; eğitim-öğretim faal...
Kitap, Selçuklu Türkleri ve ardından Osmanlı Türkeri’nin Anadolu ve Akdeniz’e hâkimiyet kurmaları sırasında ve sonrasında farklı devletlerle yaşanan güç ve donanma mücadelelerini ele alıyor. Kısacası, kadim Türk tarihinde uzun yaşamış Türk devletlerinin en büyük özelliklerinkinden birisi hiç şüphesiz denizlere, deniz geçitlerine ve boğazlara hâkim olmasıdır. Selçuklular döneminde bu durumun farkına varan ileri görüşlü Hakan ve Komutanlar karalarda elde ettikleri muhteşem zaferlerin bir zaman sonra yeterli olmayacağını anlayarak, denizlerde de söz sahibi ve dominant güç olmak istemişlerdir. Selçuklu Hakanı, Alâeddin Keykubat’ın Alanya...
1960 Askeri Darbesi, Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu kitap, o dönemin politik atmosferini ve toplumsal dinamiklerini, dönemin karikatürlerinde nasıl yansıtıldığını keşfetmek için benzersiz bir bakış açısı sunuyor. Darbe ve Karikatür 1954-1961 adlı eser, askeri müdahalenin hemen öncesinde ve sonrasında Türk basınında yayımlanan karikatürlerin detaylı bir analizini içeriyor. Karikatürler, hem halkın duygularını hem de siyasi liderlerin davranışlarını mizahi ve eleştirel bir dille yansıtıyor. Kitap, askeri darbenin toplum üzerindeki etkilerini anlamak için eşsiz bir kaynak olmasının yanı sıra mizahın ve karikatürün toplumsal olaylar üzerindeki gücünü de gözler önüne seriyor. Titizlikle derlenen bu eser, tarih ve mizah meraklıları için kaçırılmayacak bir fırsat sunuyor. Bu kitapla, sadece tarihi bir olayı değil, aynı zamanda toplumun bu olaya verdiği tepkileri de karikatürlerin ışığında keşfedeceksiniz. Toplumun mizahi bakış açısını anlamak ve tarihsel olayları farklı bir perspektiften görmek isteyenler için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı...
TAKDİM Bir Felsefe Geleneğimiz Var mı? Düşünme insana mahsus bir özellik olarak kabul edilir. İnsan düşünme yoluyla kendi dünyasını inşa eder. Doğal varlığını ve çevresini aşarak muntazam bir kültür üretir. İnsanı tanımlama girişimlerinde ilk kullanılan ölçülerden birisi insanın düşünme özelliği, ikincisi de kültür üretmesidir. Buna insanın Tanrı ile ilişki kurma tecrübesi de eklenebilir. Kutsal dinler bu tecrübenin yolunu gösterirler ve toplumsal yapıda kurumsallaşırlar. Burada insana mahsus başka pek çok ayrıcalık daha sayılabilir. Bu özellikler sadece insana mahsus görülmektedir. Düşünmenin en parlak ürünü bilgelik veya fels...
Her insanın yaşamı bir roman gibidir: pişmanlıklar, doğru yapıldığına inanılanlar, kırgınlıklar, mutluluklar, kederler, dostluklar ve düşmanlıklar. “Ah Şu Öğretmenler” kitabında Türkkan Gülyurdu, 44 yıllık öğretmenlik hayatının iz bırakan anılarını, zorluklarını ve sevinçlerini okurlarla paylaşıyor. 1976’dan 2020’ye uzanan bu süreçte, kara tahtalardan akıllı tahtalara, teksir makinelerinden yazıcılara, mektuplardan WhatsApp mesajlarına kadar eğitimin ve öğretmenliğin dönüşümünü gözler önüne seriyor. Hekimhan’dan Edremit’e, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye uzanan yolculuğunda, sadece bir öğretmenin değil, aynı zaman...