You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Us Atölyesi 22. Sayısıyla elinizde. Türkiye’de uzun soluklu bir felsefe dergisi yayınlamak çok zor. Bu zorluğu felsefeyle ilgilenen küçük bir topluluk kurmayı başararak yeniyoruz. Dayanışmacı bir topluluğun başarıları –alanı her ne olursa olsun- parmak ısırttırıyor. 2013-2014 çalışmalarında Spinoza’ya çok yer verdik. Spinoza son on yılda çok okunan bir filozof oldu. Ülkenin ikliminin bu kadar muhafazakarlaştığı bir dönemde, Spinoza’nın söyleyecek çok sözü var. Belki de bir kimseyi filozof yapan, fikirlerinin böyle çağları aşma yeteneğidir. Derginin hemen ilk yazısında okuyacağınız gibi, uzun süre hakkı yenmiş, yasakların, tabul...
Us Atölyesi'nin 21. sayısını uzun bir aradan sonra yayınlayabildik. 20. sayı nisan 2009 da raflardaydı. Umuyorum bundan böyle her dönem ekim ve mart olmak üzere iki sayı ritmine oturacağız. Dergimizde hal böyleyken, atölye çalışmaları hiç sekmeden devam ediyor. Derginin içinde bulacağınız yeni sezon programında göreceğiniz gibi, 2012-2013 dönemi yine dopdolu ve felsefe aşkıyla sürecek. Dönüp bakınca 11 yılı geride bıraktığımız görülüyor. Atölye çalışmaları ilk günkü heyecanını hiç kaybetmedi. Bu çalışmaları her yazı sevdalısı gibi dergiye dönüştürme istediğini, ilk 2003 nisanında başarmışız. Anlı şanlı birinci sayı ! ...
Us Atölyesi Dergisi'nin yeni bir sayısını elinizde tutuyorsunuz. Dergimiz ya da atölyemizle tanışanlar neden daha sık yayın yapmadığımızı soruyorlar. İnanın, ne atölyeyi sürdürmek ne de dergiyi yayınlamak kolay bir iş değil. Tekil kişilerin atölyeler düzenlemesi, yayınlar yapması ve sürdürmesi olanaklı ve sıkça rastladığımız bir olgu. Oysa bir atölye ya da yayını bir kişinin tekelinden çıkarıp, kişiler değişse de devam ettirmek yani kurumsallaştırmak çok zor. Bayrağı yeniden devralacak, sıralı gönüllülük sistemini kurmayı ve bunu sürdürülebilir yapmayı gerektiriyor. Felsefe, bilinçli olarak eğitim sisteminin dışına itildi. Bi...
"Dün'e ait hiçbir şey yoktu "Bu gün"... oysa burnunun ucunda bir havucu kovalayan canlı gibi dünyayı ve izafı zamanın içindeki insanları düşündü... asıl varılması gereken yere giden bu yolcu genişi ne kadarda "Gerçek mekan" gibi algılanmıştı... ne kadar da mukim ve sabit görünüyordu onlara... iç geçirdi hayıflandı.. ve; "Yapacak o kadar çok şey var ki" diye düşündü... tekrar zihninde "Şeytanı gör!" lafı yankılandı. Sanki elini uzatsa tutacaktı şeytanı.... Sonra içinden "Yakındır.." dedi..
Turkish poetry; Rumelian patterns.
None
In general terms, sustainability is the act of meeting our own needs today without compromising the ability of future generations to meet their own needs (World Commission on Environment and Development, 1987). Obviously, the ability of natural resources and environmental systems to support our needs is limited. erefore, the major challenge for engineers today is to design and/or operate systems that use energy and natural resources sustainably. Designing for the environment is crucial. is book presents the recent engineering approaches to sustainability from research and practice. e chapters included in this volume are from the first International Sustainability Congress organized by Int...
Siyer Araştırmaları Dergisi’nin 7. sayısı ile bir kere daha siz değerli okuyucularımızla buluşmanın mutluluğunu, onurunu yaşıyoruz. Sevinçliyiz, çünkü ülkemizin Siyer alanındaki ilk hakemli dergisi, gerek artan yazar kadrosu ve kalitesi gerekse okuyucularından gördüğü teveccüh ile her geçen gün daha ümit verici adımlarla yoluna devam ediyor. Bu sayımıza Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, “Türkiye İslam Tarihçiliğine Eleştirel Bir Yaklaşım Tecrübesi ve Yeni Bir Tarih Yazımı Teklif Taslağı” adlı makalesi ile katkı sundu. Sn. Ocak, bu yazısında, Türkiye İslam tarihçiliğine dair önce başlıca zihniyet, yaklaşım ve yöntem problemlerin hususu...
"Hitler, milyonlarca insanı gaz odalarında boğmuş, fırınlarda yakmıştı. İnsan gaz odasında boğulunca, fırında yanınca, bütün acılarını unutur. Artık işkenceleri hayal edemez, acıları duyamaz. İşkencenin vücudunda yarattığı yaralarla dolaşamaz. Ürkek olarak yaşamaz. Kırılan ayağını peşinden sürüklemez. İşkenceye karşı koymadığından utanç duymaz. Ya Diyarbakır askeri cezaevini yaşayan esirler? Kimbilir onlar kaç kez ölmek istemişlerdir? Kimbilir onlar kaç kez bir fırında yanmak, bir gaz odasında boğulmak istemişlerdi? Ölüm çok kolaydı Diyarba kır'da, zor olan yaşamaktı."
None