You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Doğu ve Batı kelimeleri, farklı kültür ve medeniyetlerde kazandığı farklı anlamlar açısından bakıldığında, her şeyin ötesinde karşımıza bir hakikat tasarımı sorunu ve tasarlanan hakikatle irtibata geçme tarzı olarak çıkmaktadır. Bir başka deyişle doğu ve batı kelimeleri, hakikatin nerede olduğuna ve kendisine nasıl ulaşılacağına dair genel tarihsel soruya farklı kültür ve medeniyetler içinde verilen farklı cevap tarzlarını simgelemektedir. Bu nedenle, doğu ve batı kelimeleri bir bakıma insanın dünyayı algılama, onu bir metin gibi okuma ve kendisini bu dünya karşısında konumlandırma çabasını temsil etmektedir. Bu tebliğimizde, insan ile dünya arasındaki ilişkinin bir temsili olarak doğu ve batı kelimelerini, metin ve okur arasındaki ilişki modellerine referansla ele almaya çalışacağız.
Doğu düşüncesini ele alarak başladığımız Batı merkezli analiz ve değerlendirmelere alternatifler geliştirme gayretimize Çağdaş İslam Düşüncesi sayısı ile devam ediyoruz. Siyasal toplumsal, ekonomik anlamda çok ciddi değişimlere tanıklık ettiğimiz 20. Yüzyılda Müslüman toplumlarda düşünce adamları karşılaştıkları değişikliklere farklı değerlendirmelerle cevap verdiler. İnsanın tahayyül, tasavvur ve taakkul melekelerinin ait olduğu toplumsal kodlar, tedris etmiş olduğu ilimler, çocukluğundan itibaren yüzleştiği ekonomi-politik düzlemden bağımsız değerlendirilemeyeceği dikkate alındığında şu söylenebilir: Bu sayıda ele alınan her bir isim, evrensel bir din olan İslam çatısı altında buluşmakla birlikte farklı toplumsal, siyasal, düşünsel kodlardan beslenmekte dolayısıyla “Çağdaş İslam Düşüncesi” terkibine farklı katkılar sağlamaktadır. Biz de ilgili yazı çağrımıza gelen makalelerden hareketle bu farklı katkıları derli toplu bir şekilde sizlere sunmayı amaçlıyoruz.
Modernliğin gözde kavramlarından medeniyet, Avrupalı sekülerleşme sürecinin sonunda dinin yerini alan makro bir sistem olarak doğdu ve kültürel etkileşim ve değişim yoluyla Batılı dünya tarafından Batı-dışı dünyaya hâkim norm olarak kabul ettirildi. Tüm Batı-dışı dünya gibi Türkiye’nin yaklaşık 150 yıllık bir geçmişe sahip olan bu kavramla hesaplaşması devam ediyor. Soğuk Savaş-sonrası dünyada yükselen kültürel kimliklerin aşınan ideolojik kimliklerin yerini almaya başlaması, Batı-dışı aydınların medeniyet ile hesaplaşması sürecine de yeni bir ivme kazandırdı. Tek başına, mutlak olarak kullanıldığında aslında Batı-renkli e...
Ahlâk muhafazakâr düşüncenin merkezî konularından biridir ve fakat şimdiye kadar ahlâk konusu Türk matbuatında, muhafazakâr düşünce bağlamında ele alınmış değildir. Bu sayımızla, nicedir bir dosya konusu haline getirmek istediğimiz ahlâk sayısını kemale erdirmiş bulunuyoruz. Bilindiği gibi modernizm, geleneğin birçok fundamentini tahrip ettiği gibi ahlâkı da derinden sarsmış hatta kimi zamanlar ahlâkı büsbütün ortadan kaldırmıştır. Maddi olanın dışındaki tüm varlık ve değerler dünyasını reddeden modern akımlar nedeniyle ahlâk, modern zamanların en çok kıtlığı çekilen değeri olmuştur. İşte bu nedenle ahlâk, üzerinde tekrar tekrar durulması ve düşünülmesi gereken bir konudur.
Muhafazakâr Düşünce Dergisi olarak toplumun dört temel kurumu olan Devlet, Sivil Toplum-Ara Kurumlar, Aile ve Birey’in son konusu olarak bu sayımızda BİREY’i işleyeceğiz. Birey modern zamanlarda sosyal bilimlerin her dalının ve ideolojik eğilimlerin ana konularından birisi olmuştur. Hala sosyal, siyasî, kültürel, psikolojik ve iktisadî teorilerin tamamı konumlarını ya birey temelli ya da birey karşıtlığı noktasında açıklamaktadır. Liberalizm bireyi önceleyen, siyasî ve sosyo-ekonomik sistemi birey-merkezli olarak açıklayan yaklaşımdır. Sosyalist, Marksist, milliyetçi, cumhuriyetçi, feminist, din-temelli yaklaşımlar ise, toplum, grup, sınıf, cem...
Değişim sancıları ve kimlik krizi yaşayan bütün toplumlarda, yazar ve şairler, kendilerine edebiyatın dışında da roller biçerler; aynı zamanda ya inkılâpçıdırlar yahut ahlâkçı, ya “ilerici”dirler yahut “muhafazakâr”; yani dolaylı veya dolaysız, mutlaka siyasetle ilgilenirler. Çünkü gidişat karşısında kendilerini sorumlu hisseder, romanın, hikâyenin, şiirin vb. diliyle doğru bildiklerini söyleyerek, hatta bazan siyasete bizzat girerek ya iktidarın yanında yahut karşısında yer alır, yanlışları düzeltmeye, eğrileri doğrultmaya çalışırlar. Onların bu gayretleri zaman zaman estetik kaygılarının bile önüne bile geçebilir. Diktatö...
Muhafazakâr Düşünce’nin bu sayısında zor bir konuyu ele alıyoruz: Adalet. Sosyal- siyasal teori odaklı dergiler arasında adalet sorununu özel sayı konusu yapmakla Muhafazakâr Düşünce galiba alanında bir ilki de başarmış oluyor. Adalet kelimenin tam anlamıyla evrensel bir toplumsal-siyasal ideal. Yani, adaletin evrenselliği hem zamana hem de mekâna ilişkin… Evrensel olduğu ölçüde de gerçekten zor bir konu adalet. Nitekim, kadim zamanlardan beri hukuk ve siyaset filozoflarınca tartışılmış olmasına rağmen, gerçekten de halâ gerek anlamı gerekse icapları üzerinde görüş birliği sağlanabilmiş değil. Günü-müz siyaset felsefesinde de adalet konusu çeşitli yönleriyle elbette tartışılmaya devam ediyor. Hatta John Rawls’un 1971’de yayımlanan meşhur kitabından sonra adalete ilişkin siyasal felsefe literatürü daha da zenginleşti denebilir. Hayek’in, B. Barry’nin, M. Walzer’ın ve en son D. Schmidtz’in eserleriyle…
Dergicilik zor zenaat. Bunu, az çok dergiciliğe bulaşmış herkes bilir. Ayakta kalabilen, bir gelenek inşa edebilen dergi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Kapanan dergi sayısı ise hesaba gelmez. Türkiye adeta bir dergi mezarlığına dönmüştür. İşte 2003 yılının sonlarında hazırlığı yapılan ve 2004’ün başında çıkmaya başlayan Muhafazakâr Düşünce Dergisi (MDD)’nin ana gayesi ayakta kalabilmek ve bir gelenek inşa edebilmektir. Gelenek oluşturmuş dergilere bakıldığında ve MDD’nin şu on yıllık süre içindeki başarısı göz önüne alındığında MDD’nin belli bir düzeyi tutturduğu, türlü imkânsızlığa rağmen ayakta kalmayı ...
Yükselen Söz: Edebiyat Ruhu yükseldikçe sözü yükselen insan elbette göğe bakacaktı. Hiçbir sanat yoktu ki gücünü aşkın bir makamdan almasın. Bataklığın diliyle semanın dili bir olur mu! Sivrisinek vızıltısıyla bülbül şakıması… Bal için çiçek lazım, meyve için güneş. Allah kelimeleri öğretti Hz. Âdem’e. Kelimeleri olmayan insan nasıl okuyacaktı evreni? Din okumayı emretmişse yazmayı da emretmiştir. Okunabilmesi için yazılması gerekiyor çünkü. Münacaat ve naatla başlayan bir divan semavî referansını daha ilk dudak kıpırtılarıyla itiraf etmiştir. Sözü sahibine irca eden bu kutlu ziraatın ebedî ürünler vermesi kadar doğal n...
Modernitenin hüküm sürdüğü çağlarda insanların karşı karşıya olduğu siyasal ve toplumsal sorunların giderek arttığı ve karmaşık bir görünüm kazandığı açıktır. Muhafazakârlık da, diğer ideolojiler gibi, bu sorunlara çözüm üretme iddiasındadır. Ancak muhafazakârlığı diğer pek çok ideolojiden farklılaştığı husus söz konusu iddianın somut, uygulanabilir ve gerçekçi bir zemin üzerine oturmasıdır. Bu bakımdan, muhafazakarlığın evrensel ve yerel gerçeklikleri göz önünde bulundurarak ve ütopik hayallere kapılmadan insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek bütünlüklü bir siyasal ve toplumsal bakış açısına sahip olduğu söyl...