You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
“Yapabilir misin?” “Neyi yapabilir miyim Cemil?” “Kızımı geri getirebilir misin? Onu bu orospu çocuklarının elinden kurtarabilir misin? Hiç kimse bunu yapabilecek durumda değil. Hiç kimsenin maçası sıkmıyor, sıksa da resmi görev ellerini kollarını bağlıyor. Her dakika gözaltına alabilirler. Bu adamların izini sürmeye kalkanı mimliyorlar, iz sürdürmüyorlar. Tanıdığım insanlar arasında bunu yapabilecek tek kişi sensin. Süreyya, bunu yapabilir misin?” AKP yeniden kazanmıştı, pek bir şey değişmemişti. Aynı göğe bakıyorduk işte. Trafik gene o trafik, hep aynı sakalet, hep aynı yaveler… Martılar Haliç kokuyor, Kürt bebeler Beyoğlu t...
“Bence Eylül, tek başına, bir yazarın ismini edebiyat tarihine silinemeyecek şekilde nakşetmek için kâfidir.” Halid Ziya Uşaklıgil Fakat her şey boş değil mi? Ne olsa, ne yapılsa kış gelmeyecek mi? Ya gelinceye kadar... Hiç mi, hiç mi bir şey yapılamaz? Böyle görerek, anlayarak, bile bile hayat ve mutluluktan vazgeçmeye katlanmaktan başka bir şey mümkün değil mi? Yüz yılı aşkın bir süredir bazen mutlulukla bazen gözyaşlarıyla okunan Eylül, edebiyatımızda derin izler bırakmış, birçok farklı metinde tekrar tekrar karşımıza çıkmış bir roman. Üç ana karakter etrafında gelişen, İstanbul’un da dördüncü bir karakter gibi dahil olduğ...
Women athletes; Turkey.
İngilizce ve Arapça'dan derlenip tercüme edilerek hazırlanan bu kitapçık iki bölümden oluşmaktadır: İlk bölümde Suriye, Mısır, Kuveyt, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinde Hakka dönenlerin hayat hikâyeleri yer almaktadır. İkinci bölümde ise İskoçyalı, Koreli, Amerikalı, Kanadalı ve İsrailoğullarından bazı gayrimüslimlerin müslüman oluş hikâyeleri bulunmaktadır.
Onlarınki mahalle aşkıydı, bilmeyen yoktu. Cemal ve Süreyya'nın hikâyesi, bizim alt sokaktaki Arma Pastanesi'nde, tezgâhta son kalan acıbadem kurabiyesini paylaştıkları gün başladı. Önce Cemal, biz centilmen adamız evelallah havalarında Süreyya'ya ikram etti kurabiyeyi. Süreyya ise, utangaç bir bakışla gözlerini yere indirerek kurabiyeyi tezgâhtan aldı ve tam ortadan ikiye böldü. Biliyorum, çünkü ben de oradaydım. Hayır, pastanenin içinde değil, dışında, diğerleri kadrosunda. Hani hayatta bir kahramanlar vardır, bir de diğerleri ya, aynen o hesap. Kocan Kadar Konuş'un yazarı Şebnem Burcuoğlu'ndan sımsıcak bir mahalle hikâyesi! İsmi bir zamanlar Tatavla olan, Kurtuluş semtine hoş geldiniz. Büyük mağazaların sıralandığı Rumeli Caddesi'yle, fanfirikli Nişantaşı kafelerinin hemen üstünde yer alan Kurtuluş'ta, bir liracı, çiğ köfteci, turşucu, yufkacı, yorgancı, overlokçu, son ütücü, kısaca ne ararsanız vardır. Ramazan'da pide, Noel'de kurabiye, Paskalya'da çörek pişer burada. Bu semtin sayısız hikâyesi içinde en kalplere dokunanı ise Cemal, Süreyya ve Feza'nınkidir.
Elinde silahı, parmak tetikte; ama silahı asla patlatmadan direnen son büyük muhafız... Son adanın, son büyük kalecisidir Sultan Abdülhamit. Ve onun gerçek Çanakkale’miz olduğunu ne zaman hakkıyla idrak edeceğiz? Mustafa ARMAĞAN, Tarihçi-Yazar Sultan Abdülhamit’i tarihimizin büyük bir devlet adamı ve şahsiyeti olarak saygıyla anıyor, onun hakkında kültür hayatımıza elinizdeki değerli kitabı kazandırdığı için sevgili Vedat Sağlam’ı tebrik ediyoruz. Süleyman KOCABAŞ, Tarihçi-Yazar Bugünü anlamak için dün olanları bilmek gerekir. Dün Abdülhamit Han’ı darbe ile indirenler ile bugünkü darbeciler aynı mahfillerden. Sultan Abdülhamit Han...
None
Poet, short story write, novelist, essayist, Ingeborg Bachmann is regarded as one of the half-dozen most important German-language writers of the second half of the twentieth century. English language readers still don't have enough Bachmann to read, but htis volume of eloquent translations is the best of all possible beginnings. --Susan Sontag. This collection brings to an English-speaking audience virtually the entire poetic output of one of the most important post-war European poets, offering the original German and sensitive translations by poet Filkins. --Publishers Weekly.
"Annem yıllar önce bana 'Bir kadın aranmak istemiyorsa, onu asla arama. Bazı kadınlar, sen onları ara diye aranmak istemiyormuş gibi yapabilir. Onları da arama. Aranmak isteyen bir kadını da arama, bırak o seni bulsun,' demişti. Annemin bütün öğütlerine uysaydım zaten şimdi bambaşka yerlerde olmam gerekirdi. Ama bu öğüdüne uymanın pratikte mümkün olup olmadığını bilmiyorum. Aslında basit görünüyordu: 'Asla kadınları arama.' Doğrusunu isterseniz arayacak pek kadın tanıdığım da söylenemez. Onları da aramayarak kaybetmek çok mantıklı gelmiyor. Şimdi tek yaptığım şey bir kadını, üstelik tanımadığım bir kadını aramak. Üzgünüm anne."...