You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Savaşların tarumar ettiği Avrupa’dan kaçarak ölüme sığınan Stefan Zweig, “Kitaplar, insanları ölümden sonra da birleştiren ve bizi unutmaya, hayatın bu en büyük düşmanına karşı koruyan biricik araçtır,” diye yazmış. Sahaf Mendel, bu büyük ustanın savunduğu insani ve kültürel değerleri kristalize eden kısa bir başyapıt. Sahaflık yaparak geçimini sağlayan, tüm hazinesi kitap sevgisi ve bilgisinden ibaret Mendel’in yaşamı, Avusturya’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte altüst olur. Fakat yitip giden, Mendel’in eşsiz ansiklopedik belleği ile kitapları değildir sadece... Zweig insani dramın arka planında savaşın kültüre olan barbarca saldırısını da gözler önüne seriyor. Kitabın ikinci öyküsü “Kadın ve Doğa”, toprağın ve insanın tabi olduğu güçlü arzuları işleyen şiirsel bir anlatı. Hamdi Varoğlu’nun zengin ve akıcı Türkçesiyle Yordam Edebiyat’ta...
“Hiçbir sanatçı günlük yaşantısının yirmi dört saati boyunca yaratıcı değildir; en önemli ve kalıcı olan başarılarını, ona ilham gelen ender anlara borçludur. Gelmiş geçmiş tüm zamanların en büyük yazarı ve anlatıcısı olarak hayranlık duyduğumuz tarih de, her zaman yaratıcı olmamıştır. ... Bir deha ancak milyonlarca insan arasından ortaya çıkar, gerçek bir tarihsel an’ın, yıldızın parladığı tarihsel bir an’ın ortaya çıkması için de milyonlarca saatin geçmesi gerekir.” Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar, insanlık tarihindeki, “bir bireyin, bir ulusun ve hatta bütün insanlığın yazgısını belirleyen” bu ender deği...
Kapitalizm, bireysel özgürlüğün son durağı mı? Liberal kuramcılar diyor ki: "Serbest piyasa ekonomisi, belki eşitlik, kardeşlik ve adalet sağlayamıyor ama hiç olmazsa özgürlüğü garanti altına alıyor." Özgürlüğün, tüketicilerin marka seçme özgürlüğüne ya da soyut vatandaşların eşit yasal haklarına indirgenemeyeceğini düşünüyorsak, liberalizmin ilk eleştirmenlerinden Rousseau ve Marx'ın alternatif özgürlük anlayışlarından hâlâ öğreneceğimiz çok şey var. Çoğumuz, ya özgürlüğü kuralsızlık olarak tanımlayıp, mutlak özgürlüğün hiçbir toplumda var olamayacağını düşünüyoruz, ya da özgürlüğü "özel alan" içindeki s...
Aleksandra Kollontay (1872-1952), Rus devrimci hareketinin etkili önderlerinden, sınıflar üstü bir kadın mücadelesine kararlılıkla karşı çıkan Marksist bir düşünür, Ekim Devrimi’nin ardından Bolşevik hükümette yer alan ilk kadın komiser (bakan), barış için gösterdiği çabalarla dünyanın saygısını kazanmış bir kadın diplomat... Kollontay’ın fikirleri, Sovyet Rusya tarihi içinde de Marksist feminizmin düşünsel mirası içinde de yeterince tartışılmamıştır. Oysa Kollontay’ın boyun eğmeyen, dolaysız bir üslupla kaleme aldığı yazıları, radikal bir düşünürün ve Sovyet Rusya’da geliştirilmeye çalışılan sosyalist pratiğe sorum...
Ali Mert, daha önce yine Yordam Kitap'tan yayınlanan Çöpten Kitap ve Kumdan Kitap adlı deneme-mizah yapıtlarının oyuncu çizgisinde, üçlemeyi B*ktan Kitap ile tamamlıyor. Kitapta yer alan "bulaşık lağım ve medya hikâyeleri"nde, 12 Eylül'den bugüne medyanın halini; bir yanda Babıali'den medya plazalarına yaşanan değişimi, diğer yanda sürekli değişim diye tuttursa da, rüzgârın estiği yöne göre her devrin adamı olarak kalmayı başaran ve hiç değişmeyen yazarları görmek mümkün. B*ktan Kitap, arada dönemin başka köşe yazarlarına uzansa da ana hatlarıyla E. Özköşk'ü andıran bir yayın yönetmeninin, güne başlayışını, tuvalet ziyaretini, dostu lağım faresiyle atışmalarını ve günlük makalesini kaleme alışını içeren bölümlerle akıp gidiyor. Evren'in mercimek kampanyasına katkısından Özal'ın otomobil sevdasını yüceltmesine, Pensilvanya merkezli "sivil toplum" atılımından umre ziyaretiyle dönemi kurtarma çabasına, çok şapkalı bir gazetecinin çırpınışları ya da medyadaki büyük çürüme Hiciv yüklü denemelerle.
2000’li yıllar boyunca yeni emperyalizm hakkında çok söylendi ve yazıldı; konunun bu yoğunlukta tartışılmasının nedeni ABD’dir. ABD, Irak’a karşı yürüttüğü saldırıyı, “terörizme karşı savaş” ve “önleyici savunma politikası” gibi “makul” gerekçelere dayandırmıştı. Ama sömürgeci fetihler ve doğrudan emperyal yönetim olmadığı zaman emperyalizmin anlamı ne olabilir ki? Ellen Meiksins Wood, bu kitapta, yeni emperyalizmi, arka plana Eski Roma’yı, Ortaçağ Avrupa’sını, Müslüman Arap dünyasını, İspanyol fetihlerini ve Hollanda ticari imparatorluğunu alarak, eski biçimlerle karşılaştırıyor. Kapitalist emperyalizmin başla...
Global in scope, this original and thought-provoking collection applies new theory on legitimacy and legitimation to urban life. An informed reflection on this comparatively new topic in anthropology in relation to morality, action, law, politics and governance is both timely and innovative, especially as worldwide discontent among ordinary people grows. The ethnographically-based analyses offered here range from banking to neighbourhoods, from poverty to political action at the grassroots. They recognize the growing gap between the rulers and the ruled with particular attention to the morality of what is right as opposed to what is legal. This book is a unique contribution to social theory, fostering discussion across the many boundaries of anthropological and sociological studies.
Çehov’un en güzel uzun hikâyelerinden biri olan Üç Yıl, 1905 Devrimi’nden on yıl önce yazıldı. Hikâye bu geçici durgunluk döneminin belirgin izlerini taşıyor. Genç ve güzel Yuliya, kendisine deli gibi âşık olan Laptev’in evlenme teklifini, taşradaki can sıkıcı yaşamından kurtulmak ve doktor babasının bencilliğinden uzaklaşmak için kabul eder. Birlikte Moskova’ya giderler. Ancak taşradaki yaşamı belirleyen can sıkıntısı ve atalet büyük şehri de teslim almıştır. Olgunluk dönemine ait eserlerin pek çoğunda yaptığı gibi, Çehov bu hikâyede de kahramanların durmadan şikâyet ettikleri hayatlarını değiştirmek için yeterince çaba göstermedikleri konusunu işler. İnsan ilişkileri ve duygular zamanın akışına bırakılmıştır. Hayatın getirdiği kimi yüklerin zamanla hafifleyeceği, kimi olumsuz duyguların onarılacağı umulur. Bu güzel Çehov öyküsünü, Nuri Yıldırım’ın Türkçesinden keyifle okuyacaksınız.
1849 baharı; Almanya’nın Baden eyaleti. Liberal, sosyalist ve milliyetçi fikirlerin bir arada olduğu, canlanan ekonomi ve ticaretin krallığın sınırlarını ve kanunlarını zorladığı bir devir. En temel haklarından yoksun bırakılmış, yoksullukla yüz yüze bir halk... Bir devrim için en uygun ortam… Ve bu ortamda patlayan devrim. Stefan Heym, türünün en önemli örneklerinden biri olan bu tarihî romanda Mayıs 1849’da patlayan Baden Devrimi’nde rol almış gerçek kişileri kurgu karakterlerle bir araya getiriyor. Devrimci politikacılar Gustav-Amalia Struve çifti, General Franz Sigel, demokrat gazeteci Amand Goegg, liberal politikacı Lorenz Brentano, I. Enter...