You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Dünyanın en büyülü kıtası, şüphesiz Afrika. Barındırdığı çeşitlilik, gözler önüne serdiği olağanüstü fotoğraflar, yaban hayatı ve kendine özgü ritmi ile hepimiz için yeniden keşfedilmeyi bekliyor. Uzun yıllar Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış Güliz Elal için Afrika tutkulu bir macera. Fransızların deyişiyle gerçek bir les fous d’Afrique. Yazar duru ve sürükleyici diliyle okuru kendi coğrafyasından koparıp, yabancı ve gizemli diyarlara sürüklüyor. Seyahatleri okudukça hayal dünyamızın kapıları aralanıyor ve içinde yitip kayboluyoruz. Derken Güliz Elal usulca kapıyı kapatıyor ve henüz bilincimize yansımayan ...
Yaradılışı itibarıyla çok yönlü ve karmaşıktır insan. Evrendeki yolculuğu da inişli çıkışlı; bazen toz pembe, bazen karanlık, bazense gri… Karşılaştığı sorunları çözme yolunda aralık bir kapı bulma umuduyla bocalayanlara uzanan bir el olmaktır elinizdeki kitabın gayesi. İnsan yaşamı boyunca değişebilir. Ama çoğunluk buna inanmaz, inansa da gayret etmez. Diyorum ki “İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde o değildir; can da çıkar, huy da.” Eğer özümüzdeki, manevi anlamda iyiye doğru olan değişimin gücüne inanamasaydım çoktan psikiyatristliği bırakmış, ticarete başlamıştım bile. Her insanda ikincil kişilik özelliklerini geliştirme ve kendine mal etme kapasitesi mevcuttur. Yeniden başlamak içinse, içinde bulunduğumuz andan daha uygun bir zaman yoktur.
"Kalabalığın içinden biri, 'Dinleyin! Dinleyin! Bu kız bir dahi' diye bağırdı." Bu roman, okudukça sizin de fark edeceğiniz gibi her hangi bir insanın hayal dünyasının ürünü değil. Apaçık gerçeklere dayanan, her an her yerde yaşanabilecek ve sonra da yaşanmaya devam edecek olayları kapsayan bir trajedi... Ten renkleri nedeniyle Afrikalılar yıllarca ötekileştirildi ve yok sayıldı. Ne kadar zenginlikleri varsa hepsine el konuldu. Sonra da başlarına gelen bütün felaketlerde onlar suçlandı. Bu roman; genç bir kadının bir kısır döngüyü, sezgileri, öz güveni ve cesaretiyle kırmasını, bedel ödemekten çekinmemesini ve halkını da yanına alarak koca bir petrol şirketini dize getirmesini anlatıyor.
“Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun…" Hipokrat'ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu kitabı özetleyecek en doğru ifade olsa gerek. Çünkü açlığa çare olarak lanse edilen “yeşil devrim”le endüstrileşerek pakete giren gıdalar doğallığını yitirdi. Artık neredeyse her öğünde tarım ilaçları, kimyasal gübreler, katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve GDO ile bulaşık ürünler tüketiyoruz. Soframıza gelen hemen hemen her üründe türlü hilelerle karşılaşıyoruz. Zeytini zehirli tekstil boyasıyla anar olduk, balı mısır şurubuyla. Çilek yerken “hormon”dan korkar hale geldik, bebek maması alırken GDO'dan. Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Peki tehlikenin ne kadar farkındayız? Hekimler bile artık, doğallığını kaybeden ürünler için kötü kalpli cadının Pamuk Prenses'e verdiği “zehirli elma” benzetmesini yapıyorken, 'Cadı'nın tuzağına düşmemek için organik dünyanın kapılarını aralayalım dedik… Organiğe dair tüm soruların yanıtları elinizin altında...
“Benim ne olduğuma çok dikkat et. Ben içinden rüzgârın geçeceği bir kapı, suyu tutamayan bir çanak, örtmeyen bir çatı gibiyim. Ben bir gezginim, ben bir yolcuyum. Arayışıma devam etmeme izin ver.” -Gılgamış İnsanoğlunun ilk zamanlarından beri çağlar boyu kullandığı en başarılı alet şüphesiz ki elleridir. Basit bir tahta parçası ya da avuç içi kadar bir taş, insanın ellerinde son derece kullanışlı aletlere dönüşürler. Melih Aşanlı kendi atölyesini kurmuş, kendi işini kendi yöneten ve usta kalemiyle bu deneyimi yazıya dönüştürebilen ender yazarlardan biridir. Geleneksel Yapı Teknikleri kitabıyla büyük beğeni kazanmış ve yazarlığını ispat etmiştir. Melih Aşanlı’nın ikinci kitabını da okurların beğeneceğinden şüphe etmiyoruz.
Alternatif Teknoloji Hareketi, Avrupa'da ilk sözlerini söylediğinde, şaşkınlık ve inkarla karşılandı. Kıtanın çeşitli köşelerine dağılmış dar bir çevre, ana akım teknolojinin ürettiği tehlikeleri anlatıyordu. Şaşkınlık ve inkar yerini sağduyuya bıraktığında, hareketin yaptığı eleştirilerinin süreç içinde ne kadar yerinde olduğu ortaya çıktı. Türkiyemiz pek çok konuda çağın gerisinde kalsa da, iş teknolojiye geldiğinde durum değişiyor. Genel eğilim teknolojinin bütün sorunlarımızı çözeceğine dair bir inanç oluyor. Peki bu doğru mu? Tayfun Özkaya editörlüğünde, A'dan Z'ye teknoloji kavramı ve günlük hayattaki çeşitli kullanımlarımız üzerine düşünceleriyle öne çıkan yazarlar, meseleye eleştirel ve bir o kadar da yapıcı ve yaratıcı önerilerle yaklaşıyorlar. Katkı Veren Yazarlar: Adrian Smith, Baha Kuban, Beno Kuryel, Duygu Kaşdoğan, Jean Robert, Philip J. Vergragt, Özlem Özgöbek, Tayfun Özkaya
Madde bağımlılığı özellikle ergenler ve gençler arasında her geçen gün yaygınlaşıyor. Bunun pek çok sebebi var ama en yaygın olanlar merak duygusu ve yakın çevrenin etkisidir. Bağımlılık birden bire gelişmez, bir süreç içinde yavaş yavaş oluşur. Oysa yapılan çalışmalar ailelerin bu sürecin farkına varamadıklarını ve ancak iki yıl gibi uzun bir zaman sonra olan biteni anladıklarını, bu arada bağımlılığın çoktan başladığını gösteriyor. Özellikle ergen evlatları bulunan ailelerin bu süreçleri daha başlarına gelmeden öğrenmeleri ve böyle bir durumla karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri çok önemlidir. Bağımlılık hem bağımlı hem de ailesi için zorlu bir süreçtir. Hayatın bu en zor durumlarından birine karşı ancak aileler kendilerini geliştirerek karşı durabilirler ve evlatlarını kurtarabilirler.
İçerisinde yaşadığımız toplumsallığın ekonomik, siyasi ve ekolojik krizi sürekli yeniden ürettiğine dikkat çeken; Adolf Hitler’in, “Aşk kudurganlıktır!” cümlesinin gölgesinde yaşanan bu sevgisiz varoluş biçimine itiraz eden; Selahattin Demirtaş’ın, “Âşık olmayana, aşkı bilmeyene oy yok!” çağrısına esin kaynağı olan bir radikal kopuş kitabı Aşk ve Ereksiyon “Aşk’ı. * İnsanlık tarihinin en çok konuşulan, şarkılara aktarılan, şiir ve romanı yazılan, filme çekilen konularından biri olsa gerek Aşk… Peki, bu denli uzun süre gündemde kalan, üzerinde düşünülen Aşk hakkında yeni ne söylenebilir? Ömer Faruk Aşk ve Ereks...
Kendi evini inşa etmek, büyülü ve çekici bir çağrı. Peki gerçekten mümkün mü? Çok yakın bir tarihe kadar, hepimiz yaşayacağımız evi kendi ellerimizle ve köy imecesi ile yapıyorduk; Çölde, kutuplarda, dağ başları, nehir kenarlarında ya da çok uzak adalarda. Bütün insanlığın coğrafyalarına özel tasarımları ve nesilden nesile aktardıkları bir bilgelikleri vardı. Taş seçimiden, ağaçların kesileceği mevsim hatta ay döngüsüne kadar, şimdi bakıldığında insanı hayrete düşüren bir teknik ve tasarımla. Üstelik bu yapılar binlerce yıla meydan okuyor. Betonun altmış yıllık ömrü, bunları sadece güldürüyor. İster kendi elleriniz ve b...
Üç Ekoloji'nin 8. sayısında ilk kez 'neredeyse' bir özel sayı yapıyoruz. Bu özel sayının konusunun “Yeşiller ve Sosyalizm” olması şaşırtıcı değil elbette. Yeşil hareketin kırk yıllık tarihinde bundan daha çok tartışılmış, hareket içinde bundan daha çok çatışma nedeni olmuş, üzerinde daha çok yazı yazılmış konu azdır. Üç Ekoloji'de bu konuya ilk kez derli toplu eğilmeye karar verdiğimiz zaman ortaya kapsamlı bir dosya çıkacağını biliyorduk. Ama böyle olunca başka pek bir yazıya yer kalmadı. Dosya yazılarımız dışında sadece olmazsa olmaz iki köşemize yer ayırabildik: Yeşil düşünce klasiklerinde Almanya'nın öncü sanatç...