You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
The academic discipline of translation studies is only half a century old and even younger in the field of bilateral translation between Japanese and Turkish. This book is the first volume of the world’s first academic book on Turkish↔Japanese translation. While this volume gathered discussions on translation studies with theoric and applied aspects, literature, linguistics, and philosophy, the second volume deals with the history of translation, philosophy, culture education, language education, and law. It also covers the translation of historical materials and divan poetry. These books will be the first steps to discuss and develop various aspects of the field. Such compilation brings together experienced and young Turkology and Japanology scholars as well as academics linked to translation studies and translation, and also translators. Both volumes contain 24 essays written by twenty-two writers from Japan, Turkey, USA and China. Introduction by Judy WAKABAYASHI, Special notes by Turgay KURULTAY, Esin ESEN, Ryō MIYASHITA, Devrim Çetin GÜVEN, İbrahim Soner ÖZDEMİR, Keichirō ISHII, Nuray AKDEMİR, Ruosheng Sun, Ayşegül ATAY, Ayşe AĞRIŞ
The academic discipline of translation studies is only half a century old and even younger in the field of bilateral translation between Japanese and Turkish. This book is the second volume of the world’s first academic book on Turkish↔Japanese translation. While this volume gathered discussions on translation studies with theoric and applied aspects, literature, linguistics, and philosophy, the second volume deals with the history of translation, philosophy, culture education, language education, and law. It also covers the translation of historical materials and divan poetry. These books will be the first steps to discuss and develop various aspects of the field. Such compilation bring...
This is the third and final volume of the lexical part of the work. Section Bb contains comparative material to the root system from cognate languages, including sixteen Semitic and three Cushitic fairly well represented languages as well as Tuareg, Hausa, old Egyptian and Coptic quoted systematically; Omotic; Berber other than Tuareg, and Chadic other than Hausa likewise as groups; other Semitic and Cushitic less regularly; etymological and semantic comments follow dictionary entries; phonological discussion, including an attempt at the determination of pre-Semitic phonemes on the basis of actual attestation, is mainly concentrated in the introduction. Sections CDE contain the numerals (under 100), pronouns and particles, Hebrew material together with the comparative one and discussion after the entries.
Japon Dili İncelemeleri (JDİ IV) Serisi olan 4. kitabımızı basmış bulunmaktayız. Erciyes Üniversitesi ev sahipliğinde 21-22 Haziran 2018 tarihleri arasında düzenlenen III. Japon Dili ve Eğitimi Uluslararası Sempozyumu’nda (JADEUS 2018) sunulan bildiriler, hakem heyetinin değerlendirme ve görüşleri doğrultusunda yazarları tarafından düzeltilerek yayına uygun hale getirilmiştir. Kitabımızın 4. sayısında Türkçe ve Japonca dillerinde yazılmış 16 bölüm yer almaktadır. Bölümler, Japonca eğitimini edebi ve kültürel açıdan ele alan araştırmalar, Türkçe-Japonca karşılaştırmalı dil araştırmaları ve uygulamalı araştırma alanlarındandır. Bu bölümler Japon dili, kültürü ve eğitimi konularına ilgi duyan, öğrenmek - öğretmek isteyenlere ve akademik düzeyde araştırma yapanlara kaynak olması amacıyla kitap haline getirilmiştir.
Bu sadece benim ailemin hikayesi değil, 1915’lerden 1970’lere kadar Türkiye’nin de hikayesidir. Kırşehir-Elmalı (Antalya) arasında kendine özgü bir sevdanın, hayatı birlikte omuzlamanın hikayesi... Babamın ve annemin şahıslarında, savaşların yakıp yıktığı bir ülkenin insanlarının yeniden var olabilme çabaları...
Japon şiirinde kiraz çiçeklerine dair yüzlerce, binlerce şiir söylenmişti… Eskiler çiçeklerin açmasını sabırsızlıkla bekler… dalından düşüp giden çiçeklere hüzünlenirdi… defalarca, tekrar tekrar aynı şeyleri dillendiren sayısız şiir yazılmıştı… Sachiko küçük bir kızken, bu şiirler ona çok sıradan gelir, pek duygulanmadan okuyup geçerdi. Yıllar geçip yaşı ilerledikçe eski zamanlarda yaşamış bu insanların sadece hoş ve zarif bir söz söyleme kaygısında olmadığını fark etmişti. Kirazların çiçek açmasını nasıl özlemle beklediklerini… sonra en görkemli zamanlarında dökülüp giden çiçeklerin yarattığı hüznü… S...
Hitit Döneminde bir nine masal anlatsaydı.... Masal anlatmak, bir anlamda hayallerini dile getirmek demektir. Eski insanların hayalleri nelerdi acaba? Örneğin, günümüzden yaklaşık 3500 sene önce yaşamış bir Hitit nine, anlattığı masallara hangi hayallerini katardı? Hayal etmek parayla değil ya... Ben de o Hitit ninenin neler hayal etmiş olabileceğini hayal etmeye çalıştım bu masalımda. İşte burada...
ÂKİF İSTİKLAL MARŞI VE KUDÜS Zulüm yeniden hortladı ve İsrail Kudüs’ü yerle bir ettiğini sandı. Kudüs gökle birdir halbuki. Gökten hilal silinmedikçe bu bütünlük değişmez. Ebedi bir mühürdür o her coğrafyanın üzerinde. Hilal dediğimiz zaman bayrak, bayrak dediğimiz zaman Mehmed Âkif, Mehmed Âkif dediğimiz zaman İstiklal Marşı, İstiklal Marşı dediğimiz zaman aklımıza Kudüs geliyor. Kudüs’le İstiklal Marşı’nın ne ilgisi var, diye sakın sormayın. İstiklal Marşı’nın yalnız Kudüs’le değil yeryüzünün bütün mazlum şehirleriyle ilgisi vardır. “Mehmed Âkif ve İstiklal Marşı” sayımız matbaaya gitmek üzereyken zulüm h...
Kitabın yazarı Emine Ataman Koç, şöyle anlatıyor bu konuda çalışmalarına nasıl başladığını: “1974’te İstanbul’da yaşamaya başladım. Üzerinden yaklaşık otuz yıl kadar geçtikten sonra, kendi yaşamıma belli bir düzen verip etrafıma bakmaya fırsat bulabildiğimde, kültürel değerle-rimizi yitirmeye başladığınızı fark ettim. Örneğin; kendimi bildim bileli hep var olan, ne zaman istesem kolayca bulabileceğimi düşündüğüm, aldemisi ile, üçeteği ile, ilbadasıyla o güzelim gelin başı süslemesiyle geleneksel gelin kıyafetlerini bilenlerin sayısı azalmıştı. Hatta çoğu kadın bu kıyafetleri sandığında saklamayı bile gereksiz bulup ...
MABETLERİN IŞIĞI EDEBİYATIN IŞIĞIDIR Edebiyat insanı aradı hep, insan Allah’ı. Kalp “Kalebe” fiilinden geliyordu; devrilebilir, kayabilir, çevrilebilirdi. Kalpleri yatıştıran mekânlardı mabetler; nefesimiz daraldığında soluğu gölgelerinde aldığımız, ayrıldığımızda yanımıza azık veren uhrevi havasından. Dahası düşüncelerimizin berraklaştığı havuzlardı onlar. Pablo Neruda Hindistan’da sıcak bir yaz günü dolaşırken karşısına çıkan bir mescide girip soluklanmış, kendisine merhaba diyen Müslümanlara düşündüğünü söylemiştir burada. “Evet,” demiştir cami müdavimleri Neruda’ya “burası düşünülecek bir mekândır....