You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Bilim felsefesi tartışmalarında tarihsel olarak iki ekol karşımıza çıkmaktadır: 19. yüzyılda ortaya çıkan pozitivist düşünce ve 20. yüzyılda ortaya çıkan post-pozitivist düşüncedir. Pozitivist düşünce bilimin ışığında dünyayı yeniden inşa etme uğraşısı içerisindedir. Evrensellik anlayışının özellikle önemli bir motif olduğu bu düşüncenin merkezinde doğa bilimlerindeki hesaplanabilirlik anlayışını sosyal bilimlerde de uygulama düşüncesi vardır. Pozitivist düşüncenin eleştirilmeye başlamasıyla yeni bir düşünce ortaya çıkmıştır. Buradaki filozoflar pozitivist düşüncenin tarihten ve toplumdan bağımsız olan ilerleme dü...
Ebû Hamid Gazzâlî düşünce tarihinin tartışmalı figürlerindendir. Gazzâlî felsefe tartışmalarını adeta sert bir bıçakla kesip İslam düşüncesini geri dönülmez bir karanlık döneme doğru yöneltmiş bir kişi midir, yoksa kelamı felsefileştirip İslam düşüncesinde gerçek anlamda bir “Altın Çağ”ın temellerini atmış olan bir büyük düşünür müdür? Bir düşünürün eserlerinin mahiyetine dair yorumların bu keskinlikte yapıldığı durumlarda ihtiyacımız olan, konuya titizlik ve mümkünse soğukkanlılıkla, ancak eleştirel bir mesafeyi korumayı da ihmal etmeden yaklaşan araştırmacılardır. Yunus Usta, Gazzâlî’nin Siyaset ve Toplum D...
Felsefeye başlarken ilk öğrendiğimiz şey belki de felsefenin kelime anlamının ne olduğudur. Çoğu zaman “bilgelik sevgisi” olarak tanımlanan felsefe, hemen hemen her dönemde bilginin, hikmetin ve bilgeliğin peşinden koşan filozofların yazdıkları yazılar vasıtasıyla bizleri bir araya getirmiştir. Bu birliktelik sürecinde bizler çağlar aşıp gelen birçok sorun karşısında söylenenleri idrak etmeye çalışır ve ayrıca bunlar üzerine yeni şeyler katarak felsefi düşüncenin yolunda emek sarf ederiz. Felsefe Yazıları ismi altında kitap haline gelen bu çaba, tam da bu noktada bizi felsefi düşüncenin çağdaş tartışmalarına dâhil ederek felsefenin ...
Her toplum; kalıcı olmak için sürekli bir arayış içerisindedir. Bunu yaparken de her daim çeşitli imgelere, sembollere ve göstergelere ihtiyaç duymaktadır. Kentler de bu amaca hizmet edip, söz konusu bu imgelerin ve göstergelerin sergilendiği mekânların toplamı olarak anlam kazanmaktadır. Hazırlanan bu kitapta kentin boşluklarında karşımıza çıkan imgelerin ve göstergelerin kent ve kentli kimliğinin üretilmesindeki rolünün ne olduğu incelenmiştir. Bunun yanında kentlerde farklı amaçlar doğrultusunda inşa edilen bu imgelerin bireyin kente, mekâna ve topluma dair tutum, davranış ve düşüncesi üzerinde ne derece belirleyici olduğunu ortaya çıkarmay...
İslam dünyasının yaşamış olduğu yenilgi ve sömürüyü, geri kalmışlık ile ilişkilendiren birçok akademisyen ve düşünür gibi Câbirî de modernleşememe ile geri kalmışlığı ilişkilendirmek suretiyle, çağdaş Arap/İslam dünyasının bir kriz durumu yaşadığını ve söz konusu krizin kültürel mirastan kaynaklanan bir sürecin sonucu olduğunu varsayar. İslam’ın potansiyel bir rasyonelleşmeye sahip olduğunu fakat söz konusu mirasın modern rasyonelleşmeyi engellediği varsayımıyla, tarihsel ve mekânsal farklılaşmalara rağmen değişmeden kalan unsurları ortaya çıkarmak amacıyla, yapısalcığı bir yöntem olarak kullanır. Onun yapısalcılık yoluyla Arap/İslam düşüncesinin unsurlarını ortaya koyma girişimi, Arap/İslam düşüncesini yapıbozuma uğratmak içindir. Fakat o yapıbozumunu, Arap/İslam düşüncesinde olduğunu varsaydığı rasyonaliteyi ortaya çıkartıp yeniden yapılandırmak amacıyla kullanmıştır. Arap/İslam düşüncesinin potansiyel rasyonalitenin keşfedilmesi, yeniden yapılandırılması bir Arap/İslam rönesansını ve modernleşmesini gerçekleştirmek arzusunu taşımaktadır.
19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel ve ilmî anlamda yeniliklerin yaşandığı bir dönemdir. Bu değişim, tarih yazıcılığında da kendini göstermiştir. Batı’da bilgi anlayışında yaşanan değişim ve tarih yazımında kullanılan yeni metotlar çerçevesinde Türk aydını da kendi tarih algısını inşa etme girişiminde bulunmuştur. Bu itibarla umumi tarihler veya Osmanlı tarihleri yazıldığı gibi İslam Tarihi sahasında da eserler verilmiştir. Bu dönemde yetişen müellif ve muharrirlerden bazıları yenilik arayışlarını takip ederken bazısı da geleneğe sahip çıkma sâikiyle hareket etmiştir. Bu doğrultuda telif ett...
Ülkemizde ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yer alan yazma eser kütüphanelerinde, Levh-nâme gibi yüzlerce, binlerce eser gün yüzüne çıkmayı beklemektedir. Bu çalışmayla birlikte, koca okyanustan az da olsa, bir bardak suyu içilebilir hâle getiriyor olmak, tarifsiz bir mutluluk kaynağıdır. Elbette bu çalışma, ne bir müellifin ne bir müstensihin ne de bir hattatın emeğinden değerlidir. Bu neşirle, Levh-nâme’nin ilim camiasına tanıtılması ve edebiyat dünyasının istifadesine sunulması hususunda gurur duyulacaktır.
İslam inancına mensup milletlerin edebiyatlarında Hz. Peygamber’le ilgili edebî türler oldukça önemli bir yere sahiptir. O’na duyulan derin muhabbet; doğumunu, hicretini, miracını, mucizelerini, gazalarını ve çeşitli vasıflarını konu edinen mevlid, hicret-nâme, mirac-nâme, mucizât-ı nebî, gazavât-ı nebî, naʻt vb. pek çok yazınsal türün gelişmesine katkı sağlamış ve bu anlamda ciddi yekûn teşkil edecek sayıda eser kaleme alınmıştır. Kaʻb b. Züheyr’in Bânet Suʻâd ifadeleriyle başlayan ve Hz. Peygamber’in mübarek hırkasıyla takdir edilmesine vesile olduğu için literatürde Kasîde-i Bürde olarak tanınan meşhur şiiri, naʻt türün...
Modern öncesi toplumlarda insanlar kanaatkâr şekilde toplumlarının arzu etmelerine imkân verdiği oranda arzu ederlerdi. Fakat modern insan, kapitalizmin mutasyona uğramış hâli olan neoliberalizmde o kadar çok ihtiyaç, nesne ve seçenekle karşı karşıyadır ki; bunların bihakkın karşılanamaması, insanda son tahlilde hayâl kırıklığına dayanan bir öfkeye dönüşme potansiyeli de içerir. Öfke, kalabalık hâlinde vukû bulduğunda; insanın bireysel ahlâkî sorumluluktan kurtulma yolu açılır ve o yolda ilerledikçe de birey kendisini sosyal çevrenin aciz bir kurbanı şeklinde tanımlayan ideolojik bir kılıfa bürünür: Tarihsel olarak birçok radikal eylem...
Müslüman toplumların tarihsel süreç içerisinde geçirmiş oldukları değişim ve farklılaşmaları incelemek için hac olgusu bize imkân tanımaktadır. Söz konusu değişim ve farklılaşmayı açıklama ve yorumlama İslam toplumlarının gelenek-modernite, kutsal-seküler, toplumsal yapılar-toplumsal değerler dikotomileri bağlamında bir açıklama yapmayı ve yorum getirmeyi amaçlamaktadır. Haccın bir ibadet olarak emredildiği dönemden günümüze kadar Müslüman toplumlar hem sosyolojik evreler bağlamında hem de yapısal anlamda birçok değişim ve farklılaşmalarla birlikte birçok da keskin kopuş ve başkalaşmalar yaşamıştır. Söz konusu değişimlere rağmen, öyle ki, sekülerleşmenin yapısallaşarak kitleselleştiği modern zamanlarda bile, beden ve mal ile yapılan meşakkatli bir ibadet olan hacca, Müslüman toplumların rağbet ettiklerine şahit olunmaktadır. Bu bakımdan söz konusu rağbetin arka planında duran anlama nüfuz etmek adına bu çalışma yapılmıştır.