You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
and Malta. From the first non-European description of Queen Elizabeth I to early accounts of Florence and Pisa in Arabic, from Tunisian descriptions of the Morisco expulsion in 1609 to the letters of a Moroccan Armenian ambassador in London, the translations of the book's second half draw on the popular and elite sources that were available to Arabs in the early modern period." "Matar notes that the Arabs of the Maghrib and the Mashriq were eager to engage Christendom, despite wars and rivalries, and hoped to establish routes of trade and alliances through treaties and royal marriages. However, the rise of an intolerant and exclusionary Christianity and the explosion of European military technology brought these advances to an end. In conclusion, Matar details the decline of Arab-Islamic power and the rise of Britain and France." --Book Jacket.
Given the complexity of learning, an increasingly diverse student population, and growing demands on today’s teachers, educational psychology has never been more relevant for informing instructional practice. Notably, an understanding of learning, both what it is and how it occurs, is essential for teachers to design and implement effective instruction that is responsive to the needs of their learners. As part of the six-part series Theory to Practice: Educational Psychology for Teachers and Teaching, this volume highlights what and how teacher educators should teach about learning so that developing teachers will be more effective in their instructional practice. Preservice teachers repre...
Soru insanın varlığının temelini oluşturan, yegane eylem gerektiren bir sonuçtur. Sorularımız, hayatımızın her her yönüyle ilerlerken bize kılavuzdur. İnsan hayatındaki eğitim, yetiştiği toplum ve kültürel yapıyla birlikte soru sorma yeteneği ve arzusu aynı ölçüde artmış ve bu ymndeki kalitesinide arttırmıştır. Dünya üzerindeki toplumlarda ciddi varoluşsal sorular üretmektedir. Elimizdeki kaynaklarıda "hikmet" penceresinden yorumlamanın yolunu öğretebilecek yöntemi ve öğreticelere olan ihtiyacımız her dönemki olan ihtiyacımızdan fazladır. Bu kitapta sufi bakış açısıyla birçok güncel ve var oluş neden ve sonuçlarına dair cevapları bulabilirsiniz.
Rev. ed. of: Psychiatric nursing for Canadian practice / Wendy Austin, Mary Ann Boyd.
Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin eseri Avârifü’l-Maârif, tasavvuf tarihimizin önemli kaynaklarından biridir. 1989 yılında Arapça olarak defalarca basılmış olan eserin o güne kadar dilimize kazandırılmamış olmasının bir eksiklik olduğunu gördük. Bu eksikliği gidermek üzere eserin tercümesine karar verdik. Tercüme için muhtelif Arapça matbu nüshalarını araştırdık. Bunlar içinde tercümeye esas olmak üzere en uygun neşir olarak Abdulhamîd Mahmûd ile Mahmûd b. Eş-Şerîf’in müşterek yayınını bulduk. Eserin 21. Babanın sonuna kadar olan kısmının tercümesini bu neşirden, kalan kısmını ise Kahire 1973 baskısından yaptık.
Sükûnet! İlla ki sükûnet! Kulakları sağır eden bütün çığlıkların ardından ya da sağır edici sessizliklerden sonra illa ki sükûnet… Yarıp geçtiği, erdiği, ya da eremediği bütün boşluklardan geçerken sesler ya da sessizlikler, sonsuz huzurun tam ortasında Elhamdülillah sükûnet. Evhamların, vesveselerin, acıların ya da çıkmazların en sonunda sükûnet… “Sükûnet ya Yunus!” dedi, Hünkâr. “Vallahi, Billahi Sükûnet…” ses, kulaklarına fısıldayan huzurlu bir sedaydı… Ve sonra… Ölülerden maksat mezardakiler değil, Hakk’tan habersiz yaşayanlardır, diye ilave etti ve yine tekrarladı; Sükûnetle yol al ki, yolun pak olsun, yoksa dikenlerden canın acır. Nerden başlamak lazım sükûnete? Diye sordu Yunus. Yine o yankılanan huzurlu ses: İki Yunus’tan birini yok et! Kendini kendinde yok et, Hakk’ı ihya et! Yunus’u yeniden doğur! Keremli zamanda, keremli kavme katıl! Yunus’un gözlerinden üç mısra yanaklarına aktı: Benden beni al Rabbena, senden yana sal Rabbena, Bahşet bana hal Rabbena, rahm et şu biçare kulunu, Koyma işimi yarına, rahm eyle şu avare kulunu,
İmam Kuşeyrî’nin tasavvufa dair bu risalesi, tasavvufun bir ilim olarak tesisinde önemli bir yere sahiptir. Eser üç ana bölümden müteşekkildir. Evvelemirde sûfîlerin temel inanç esasları ortaya konulmakta, başlangıçtan Kuşeyrî’nin yaşadığı döneme kadar yaşamış olan tasavvuf büyüklerinin terceme-i hâlleri işlenmekte, sonrasında ise hâller ve makamlar çerçevesinde tasavvuf ilminin ıstılahları ele alınmaktadır. Yaşadığı dönemde (h. 5, m. 11. asır) karşılaştığı ve kendilerini sûfî olarak vasfeden bazı grupların hâllerinden şikâyetçi olan Kuşeyrî, tasavvufun hakikatinin bu olmadığını, bu kimselerin zahiren sûfî olarak görün...
İnsanlar arasında hiçbir din, dil, ırk, cinsiyet vb. ayrım gütmeden onları Aşka Gel diye çağıran Mevlanaya hürmetle Yine gel, yine gel Her kim olursan ol, yine gel. İster kâfir ol, ister Mecusi, ister putperest, ister yüz kere bozmuş ol tövbeni Umutsuzluk kapısı değil bu kapı, nasılsan öyle gel! Sözleriyle bile, insanlara önyargısız bakıp onları birliğe davet eden Mevlanayı anlayabilmek yeter. Kaldı ki onu anlatmaya kalemimiz aciz kalır! Tüm insanlığa seslenen evrensel bakışlı bir düşünür ve gönül insanı olan Mevlana, söz ve uygulamalarıyla insanların gönüllerine sevgi tohumları serpmeye devam etmektedir. Mevlana, hayatını aşka adamış ...