You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
None
Assessing meaning and significance of the war on terror, this book raises issues related to the Middle East and American policy toward that region. It stresses the need for resolving the war on terrorism favourably. It demonstrates the dynamics through which traditional peoples have opted to wage hopeless struggle against more powerful states.
ÖN SÖZ Azel isimli roman iyi ve kötü arasındaki seçimi en çıplak hali ile ele alan nadir romanlardan biridir. Roman insanlığın başlarda hevesle yaklaştığı robotik devrimin gelecek çağlarda nelere sebep olabileceğini büyük bir titizlikle anlatmıştır. Yakın gelecekte karşılaşabileceğimiz olası olaylar kitap boyunca heyecanlı bir olay örgüsü içinde işlenmiştir. Büyük depremler olmuş, kıtalar parçalanmış, asit yağmurları başlamış, salgınlar olmuş, üreme düşmüş ve insan nüfusu azalmıştır. Böyle bir dönemde gökyüzünden korkunç sesler gelmeye başlar. İnsanların yalnızca iki kıtaya yerleşmesine izin verilir ve bazı kurallar koyulur. Bu kurallara uymayanlar Azel denilen bir hücreye atılırlar ve diğerleri isimi verdikleri kişiler tarafından alınırlar. Artık insanlığın geleceği için amansız bir mücadele başlamıştır. Romanda İnanç, aşk ve bağlılığın – bencillik ve kötülükle olan amansız mücadelesini göreceğiz
The danger raised by the terrorist threat is real, existential, and vital to the United States. But the attacks on 9/11 have been broadly misunderstood. In assessing the meaning and significance of the war on terror, Tschirgi raises many issues related to the Middle East and American policy toward that area. For example, he debunks the entire exceptionalist approach to the Arab world (the presumption that Arab societies fail to be fathomed by Western social science). While Tschirgi stresses the need for resolving the war on terrorism favorably, he also suggests two broad policy recommendations. First, he argues that while the United States should maintain its firm commitment to Israel's pres...
Ritter Doranr'iel Wolfgang Von Sharmenkrauft kaderini Julliannie'a teslim etmişti, bundan sonrası sadece Hançerin ve ölümün değil, kaderin de dansı olacaktı. Zaman daralıyor, İmparatorun acımasız savaş makinası Güney Ordusu şehre yaklaşıyordu. Doran kalan kısa süre içinde ona verilen görevi başarabilecek miydi? Yoksa Pentagrad bir kez daha içinde yaşayan son ruha kadar kılıçtan mı geçirilecekti?
Büyük Fransız Romancısı Honore de Balzac'ın (1799-1850) ünlü dev yapıtı İnsanlık Güldürüsü, seksen sekiz ciltten oluşur. Goriot Baba, bu büyük yapıtın bir parçasıdır. Bu romanın ayrıcalıklı bir yeri vardır. Balzac'ın kafasında İnsanlık Güldürüsü'nü oluşturma düşüncesi Goriot Baba ile birlikte doğmuştur. Bu da bu büyük romanı, ister istemez, bir odak-yapıt durumuna getiriyor. Kurgusuyla, konusuyla, kişileriyle, içerdiği dünya görüşüyle, gerçekten çok ilginç bir roman olan Goriot Baba, İnsanlık Güldürüsü adlı bu dev yapıtın üç bine ulaşan kişilerinin önemli bir kısmını hem de en ilginçlerini bize tanıtır: Rastignac, Madame de Beauseant, Madame de Langeais ve daha birçokları, ünlü Balzac kişileri olarak ilk kez bu romanda karşımıza çıkarlar. Bu özelliği göz önüne alınınca, İnsanlık Güldürüsü'nün eşsiz evrenine girmek için en elverişli kapının Goriot Baba olduğu söylenebilir. Yalnızca yarattığı ilginç baba tipiyle değil, anlatım ustalığıyla da, öteki kahramanlarıyla da bu roman okuyanı sürükler.
Savaş ve Barış, yazıldıktan kısa bir süre sonra neredeyse tüm dünya dillerine çevrilen, aradan geçen yüz elli yılda evrensel edebiyatın başyapıtı hâline gelen dev bir eser… Bir roman değildir, tarihsel bir anlatı değil, belgesel değil, felsefe kitabı değil, Rus toplumunu anlatan sosyolojik bir inceleme değil, bir dönem romanı, savaş ya da aşk romanı değildir. Çünkü bunların hepsidir Savaş ve Barış. Tolstoy, edebî türlerin sınırlarını aşarak var ettiği bu büyük yapıtla, edebî değerinden, anlatım zenginliğinden bir şey kaybetmeden, farklı coğrafyaların ve çağların sınırlarını da aşıyor. Savaş ve Barış romanında başlıca i...
Tuna Nehri kıyısında küçük bir kasaba olan Komarom’lu bir gemi reisidir Mihaly Timar. Bu kez öncekilerden farklı olarak gemisinde tahıl yükünün yanı sıra iki misafiri, peşinde de bir Türk kadırgası vardır. Ve şimdilik haberi olmasa da bu kovalamaca Timar’ın hayatını sonsuza dek değiştirecektir. Sonunda eski gemi reisi büyük bir ticaret adamı haline gelecek, güzel bir eşe, görkemli bir köşke sahip olacaktır. Peki ya mutluluk? Mutluluk erişilmesi imkânsız bir ütopya mıdır? Yoksa mutluluğun, eşitliğin ve özgürlüğün hüküm sürdüğü “sahipsiz ada” ütopya olamayacak kadar gerçektir ve yalnızca keşfedilmeyi mi beklemektedir? Altın Ada...