You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
None
– Gürültüde yazarım da, yalnız yanı başımda birisi konuşursa yazamıyorum. – Canım efendim, gürültü olmasa daha iyi değil mi? Ne hakları var sizi rahatsız etmeye, yavaş da konuşabilirler. İşte Danimarka’da, İsveç’te, Hollanda’da katiyen böyle bişey olmaz. Onun için de adamlar ilerliyorlar. Çünkü onlarda insanın insana saygısı vardır. Bu saygı üstüne türlü örnekler de göstererek konuştu da konuştu. Terbiyesizlikti ama ne yapayım, o anlatırken başımı kâğıtlara eğip yazmaya başladım; yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum. – Hiç boşuna uğraşmayın, yazamazsınız, sinirleriniz bozulur, dedi; Avrupa başka... Avrupalı insan demek, insanın insana saygı duyması demek. Bizde nerdeee... Biz işte bunun için adam olamayız beyim, biz adam olamayız!
2001 yılının hemen başında başladı bir "müzik günlüğü" tutma/yazma telaşım. Amacım, Radikal ya da benzeri bir yerde yayımlanan yazılarımda yer alamayacak fikirlerin/görüşlerin, bir biçimde yazıya aktarılması, satırlara dizilmesiydi. Bir nevi "Benim yazacağım her şey mühimdir" saplantısı; ama bir nevi de, kaynak ve arşiv çabalarına el hareketi çekenlere inat, müziğimizin adımlarını yıl yıl/tarih tarih kayıt altına almaktı. Aradan geçen uzun yıllar boyunca, bir "müzik günlüğü" tutma iddiamdan uzaklaşmamaya çalıştım. Gün geldi sinema, gün geldi edebiyat, gün geldi her türden popüler kültür gelişmesine de bulaşmadım değil; ama ...
Siyasî düşünce tarihimiz konusunda klasikleşen bu eserinde Mardin, Jön Türkler’in günümüzün siyasî akımlarında görebildiğimiz fikirlerinin ortaya çıkışını ve şekillenmesini inceliyor. Beşir Fuat, Mizancı Murat, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet ve Prens Sabahattin gibi fikir ve siyaset adamlarının düşüncelerine eğiliyor.
Tekneleriyle Heybeliada’ya giden sekiz arkadaş geceye keyifli başlamıştı. Her şey Kaşık Adası önüne geldiklerinde yaşandı. Kendilerini bir anda Rusya ile Bizans İmparatorluğu arasındaki soğuk savaşın içinde, on birinci yüzyılda buldular. Ama gençleri ürpertici bir sürpriz daha bekliyordu. Batık ada olarak bilinen Vordonisi Adası batmamış, büyük İstanbul depremi henüz yaşanmamıştı. “Murat gruptan ayrılarak Çam Limanı yönüne doğru yürüdü. Bahçede çalışan beyaz tunikli insanlar, ona spor yapan Deniz Lisesi öğrencilerini anımsattı. Lisenin denize bakan tepe ucuna geldiğinde, muhteşem güzellik karşısında gözlerinin dolmasını engelleyemedi. O tepeden defalarca izlediği koy, onu çocukluk yıllarına götürdü. Bin yıl sonra yaşanacak olan o güzel günler sanki dün gibi gözlerinin önünden akıp geçti.”
Murat, on dört, on beş yaşlarında hareketli, cana yakın, çocukluktan yeni çıkan yüzüyle hep gülümseyen bir delikanlıdır. Güldüğü zaman yalnız dudaklarıyla değil, gözlerinin içiyle gülen, çevresine mutluluk saçan bir kişiliğe sahiptir. Salih Reis, eski bir süngerci ve dalgıçtır. Yüzü, yıllar içersinde güneş, rüzgâr ve deniz suyuyla esmerleşmiş sevimli bir ihtiyardır. Yüzüne bakanlar onun yüzünde bilge, gün görmüş bir ifade görürler. Yaşlı balıkçı Salih Reis ile torunu Murat, Ege Denizi kıyısında, ilginç mimari dokusuyla turistlerin uğrak yeri olan, eski bir Rum köyünde yaşamaktadır. Dede, torun emektar balıkçı kayıklarıyl...