You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Doğal çevrede olduğu gibi uygarlık tarihinde de geneli kapsayan büyük ve önemli değişimler, ani kırılmaların yarattığı zikzaklar halinde değil, geniş zaman aralıklarına yayılan dalgalar şeklinde gerçekleşir ve sürekli olarak tekrarlanır. Osmanlı tarihinde de 16. yüzyıl hemen her alanda zirveye ulaşılan bir dönem olmuş ve belirli bir doygunluğun ardından yavaş yavaş sistematik bir bozulma eğilimi başlamıştır. 17. yüzyıl edebiyatta, sanatta, mimaride, bilim ve kültür alanında klasik eğilimlerin hâlâ çok güçlü olduğu bir tablo sergilese de mevcut birikime yeni renkler ve değerler katacak üretkenliğin yok olduğu, durağan bir sürecin ba...
"Din ve devletin ikiz kardeşler olması ne Kurânî bir tasvir ne de var olan gerçekliğin izahıdır. (…) Geçerliliğini ve kutsiyetini temel İslâmî kaynaklardan alan ideal devlet şekli olarak gösterilen hilafet de, aslında beşerî ve tarihsel bir müesseseden fazlası değildir. Ne temel İslâmî kaynaklar yeryüzünde tanrısal düzenin garantörü olarak hilafetten söz etmiş ne de din ile siyaset klasik İslâm yazınında sunulduğu kadar iç içe olmuştur. Siyasetin … Müslümanların içtihadına terk edilmiş bir alan olduğu çok açıktır. Bu bakımdan, İslâm toplumlarında din-siyaset ya da din-iktidar ilişkisi, sadece teolojinin değil aynı zamanda v...
Klasik devir Arap tarihçiliğinin son temsilcilerinden olan Celâleddîn Suyûtî’nin eseri, Hz. Muhammed’in vefatının ardından, Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesiyle birlikte başlayan ve böylelikle İslam tarihinin, özellikle ilk iki yüzyılı boyunca en temel yapı taşlarından birini oluşturan halifelik kurumunu ve halifelerin hayatlarını vakayiname şeklinde ele alır. Başka bir deyişle, kitabın öznesi Hulefâ-i Râşidîn olarak bilinen ilk dört halife -ki bu devir sadece Suyûtî için değil, diğer tüm İslam müverrihleri için de Hz. Muhammed’le birlikte Asr-ı Saadet’tir- bunları takiben Emevîler (661-750), Abbâsîler (750-1258) ve son olarak Memlü...
This book analyses the Uyghur community, presenting a brief historical background of the Uyghurs and debating the challenges of emerging Uyghur nationalism in the early 20th century. It elaborates on key issues within the community, such as the identity and current state of religion and worship. It also offers a thoughtful and comprehensive analysis of the Uyghur diaspora, addressing the issue of identity politics, the position of the Uyghurs in Central Asia, and the relations of the Uyghurs with Beijing, notably analyzing the 2009 Urumqi clashes and their long term impact on Turkish-Chinese relations. Re-examining Urghur identity through the lens of history, religion and politics, this is a key read for all scholars interested in China, Eurasia and questions of ethnicity and religion.
Tarih boyunca, başta Mü’minlerin Emîri Hz. Ali Efendimiz (a.s) olmak üzere, bütün hidâyet önderleri, halk nezdinde “itibarsızlaştırma” kampanyalarına maruz kalmışlardır. İkiyüzlü zâlimler, bu hususta İblîs’e rahmet okutacak türden dâhiyâne planlar hazırlamış; mazlum halkları onların etrafından uzaklaştıracak ve ilim pınarlarından doyasıya beslenmelerine mani olacak türlü tuzaklar kurmuşlardır. Bu saldırılardan, insanları Hz. Peygamber’e ve onun Ehl-i Beyti’ne (aleyhimüsselâm) taşıyan Allah dostları da, kuşkusuz kendilerine düşen payları almışlardır. Hz. Peygamber’e (s.a.a) hasım olan münâfık çeteler, nasıl ki ona olan ...
Elinizdeki eser, birkaç açıdan tarihçilerin alışkanlıklarını bozuyor. Bir tarih anlatısı bugüne ulaşabilmeli bugünü dönüştürebilmelidir. Fakat bu denli bir etki gücü, sosyo-politik saiklerle tarihin kötüye kullanıldığı örneklerin dışında fazla görülmez. Tarihin, pek çoklarının düşündüğünün ve inanmak istediğinin tersine, bugünü belirleyen değişkenlerden “yalnızca biri” olması, tarih metinlerinin sözü edilen durumunu açıklayabilir. Şu an elinizde tuttuğunuz eser, işte bu noktada farklılaşıyor. O, geçmişte belirlenmiş bir dönemdeki bir bilinmezden yola çıkmıyor. Şaşırtıcı bir cesaretle, bugünden yola çıkıyor. Üste...
None
Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd, O’nun Resûlü efendimiz Hz. Muhammed’e salât ve selam olsun. İslam dininde her zaman ilmin ve âlimin ayrı bir yeri ve önemi olmuştur. Nitekim Zümer sûresindeki ‘Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu’ ve Fâtır sûresindeki ‘Allah’tan, kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar’ ayetleri bu durumu açıkça ifade etmektedir. Bu bağlamda birçok hadiste de konuya yer verilmiştir. Bu kutlu yaklaşım sebebiyle İslam tarihi boyunca çeşitli şehirlerde ilim meclisleri oluşturulmuş, birçok Müslüman burada eğitim görmüş, buralardan ilim dünyasına alanında meşhur pek çok ilim adamı ve muteber eser kazandırılmıştı...