You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Harran Ovası sıcaktan cayır cayır kavrulurken, bir kamyon, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Osmaniye’ye doğru bağıra bağıra gidiyor. … Kamyonun kasasında bir sürü insan, üç kuruş para kazanma derdinde… Aralarında çocuklar da var… Cansu ile Fırat, ilk kez ilçe sınırları dışına çıkıyorlar. Yeryüzünde başka dağların, ovaların, ırmakların ve insanların olduğunu gördükçe hayrete düşüyorlar… Çukurova’da, yeşilin tonları arasında, kar beyazı pamuk tarlalarına ulaştıklarında, artık işbaşı vakti gelmiştir. Günlerce, haftalarca çalışıp yorulurlar; yanarlar, kavrulurlar. Yılanlar gibi kabuk değiştirirler. Toros Dağları’nın y...
Issız Suriye Çölü’nde ilerlemekte olan Kerem ile Habip, birkaç gün sonra korkunç bir kum fırtınasına yakalanırlar. Köpekleriyle birlikte develerin arasına sığınırlar. Yükselen kum fırtınası biranda gündüzü geceye dönüştürür. Soluk almakta zorluk çeken çocukların üzerini kumlar kaplamaya başlar. Endişe ve korku içinde geçen dakikalar bir gün gibi uzarken; karşılarına öküz gözlü, korkunç bir adam dikilir. Çöl Büyücüsü’ nün muhafızı olduğunu haykırır! Şoka giren çocuklar, bir süre sonra uykuya dalarlar. Gözlerini açtıklarında kendilerini çölün ortasındaki Palmira kentinde bulurlar. Günlerce olağanüstü şeyler yaşamaya başlarlar. En sonunda Çöl Büyücüsü ile karşılaşırlar. Onları seven Büyücü, Mısır’ da soluk almalarını sağlar.Derken, piramitlere ulaşırlar… Birçok insanın cesaret edemediği labirentlerde yol almaya başlarlar.O andan itibaren dehşet dolu olayların biri bitmeden öteki başlar.
Küçük Sisi ormanda kaybolunca, tüm köylü onu aramak için yollara düşer. Ancak Sisi’yi kimse bulamaz. Bu sırada yalnızlık ve korku içinde kalan Sisi, yorgun ve bitkin düşer. Sığındığı yosunların arasında sızarak uyur. Sabah kalktığında, bir anda karşısında maymunları bulur ve şok geçirir. Maymun sürüsü, Sisi’yi sahiplenir ve yanına alır. Çok korktuğu için belleğini yitirmiş olan Sisi, geçmişiyle ilgili hiçbir şey anımsamaz. Yeni doğan bir bebek gibidir. Onun için hayat yeni başlamaktadır. Simen Dağları’nın vahşi ortamında, Benekli Maymun’un yardımıyla, sürü içindeki yeni yaşamına tutunur. Aslanlarla, zebralarla, çakallarla, balıklarla ve kuşlarla yaşamaya başlar. İlkel bir akıl ve boş bir bellekle olağanüstü serüvenler yaşamaya başlar. Ancak, gerçekte insan olan ve insan olduğunun farkına varamayan Sisi, birtakım becerileriyle maymunları kendine hayran bırakır. Yıllar sonra Sisi, bir gün ormanda köylülerle karşı karşıya gelir. Onların içinde annesi, babası ve kardeşleri de vardır. İşte o an olmadık şeyler gelişir. Her şey allak bullak olur...
Gideros Koy’ un da yaşayan dört arkadaş, Karadeniz’in kıyısındaki kayaların arsında gezerken, biranda Çılgın Cadı ile karşılaşırlar. O an dizlerinin bağı çözülür ve kendilerinden geçerler. Bir süre sonra kendilerini toparlar, tekrar aynı yere gelirler. Kayaların arsından Tüp Geçit’ in ağzına ulaşırlar. Çılgın Cadı, onları İçeride bulunan lokomotife bindirir. Denizin dibinde uçak hızıyla ilerlemeye başlarlar. Karadeniz’ den Marmara Denizi’ ne, oradan Ege Denizi’ne ve en sonunda Akdeniz’ e ulaşır. Nefes kesen bu yolculukta; denizin altında bulunan batık gemilerle, tarihi eşyalarla, birbirinden ilginç canlılarla ve kıyılarda yer alan şehirlerle karşılaşırlar. En sonunda Tüp Geçit’ in diğer ucunda yer alan Samandağ’ da karaya çıkarlar. Ünlü Titüs Tüneli’ ne girerler. Tüyleri diken diken olur, bir korkudan ötekine sürüklenirler. Oradan Hayat’a ve Harbiye Şelalesi’ ne ulaşırlar. Büyüleyici ve korkunç olayların biri bitmeden, bir ötekisiyle karşılaşırlar.
Bu çalışma günümüz dünya sinema endüstrisinde Kurt imgesinin nerede durduğunu araştırmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda tarihte bin yıllardır sahip olduğu imajı sinemada koruyup korumadığı da sorgulanmaktadır. Kurt imgesinin kültürel, sanatsal, mitolojik anlatılarda nasıl yer aldığı ve sinema filmleri çerçevesinde nasıl bir dağılım gösterdiği de araştırma içinde yer almaktadır.
Boztepe’ de teleferiğe binen üç arkadaş, bir süre sonra denzden yükselen hortumun içinde bulurlar kendilerini. Göz gözü görmez olur. Savrulmaya başlayan kabin biranda altüst olur. Korku içinde titreyen gençler, derin bir şoka girerler. Ardından kabinin camlar parçalanır ve rüzgar her birini birer kağıt parçası gibi sürüklemeye başlar. Tam yere çakılmak üzereyken, görülmeyen bir aracın içine alınırlar. Derken, bu kez keyifli bir yolculuk başlar. Nelerin olup bittiğine bir türlü akıl erdiremezler. Sonunda Rüzgarın Ruhu onlarla konuşmaya başlar. Yüzlerce kilometre uçtuktan sonra Boyabat Kalesi’ ne, oradan Anıtkabir’ e geçerler. Nefes kesen olaylar birbirini kovalar durur. Bu olağanüstü süreçler biter bitmez, oradan Biga’ ya, ardında Bilecik’ e ulaşırlar. En sonunda kendilerini İlkçağ’ın karanlığında, Kapadokya Derinkuyu’ da ki yeraltı şehrinde bulurlar. Dehşet dolu olayların hepsi onları beklemektedir.
Yıllar önce Gözde, Göktürk ve Ayça’ yı kaçırmış olan Mahmut, İstanbul’ da rahat bir yaşam sürdürmektedir. Yeni bir çocuk daha edinme sevdasına kapılan Mahmut, bu kez Denizli’ ye gider. Birkaç gün kentin sokaklarını ve caddelerini dolaşır, en sonunda kaçıracağı çocuğu tespit eder. Sabah erkenden Devrim Bey ile Nesrin Hanım, evden çıkıp iş yerlerine gidince evin kapısına dayanan Mahmut, bahçede oynayan çocuğu yanına çağırır. Başına geleceklerden habersiz olan Ersin, bahçe kapısına gelir. Mahmut, babasının arkadaşı olduğunu söyler. Kendisiyle beraber babasının iş yerine gelmesini ister. Bu yalana kanan Ersin, kapıdan çıkar ve Mahmut’ un otomobiline biner. Saatler süren yolculuktan sonar gece İstanbul’ a ulaşırlar. O andan sonra Ersin, kendisiyle aynı kaderi paylaşan; Ayça, Gözde ve Göktürk ile birlikte yeni bir yaşamla baş başa kalır. Her gün bir başka olaylarla sarsılırlar. En sonunda Mahmut ile Dilber soluğu cezaevinde alırlar. Aileleriyle buluşan çocuklar, kuşlar gibi kanat çırparak uçmaya başlarlar…
Hasan adlı, İstanbul Karagümrük’te büyümüş bir çocuğun anlılarının işlendiği metin daha çok biyografik bir roman havasında ilerliyor. Birinci tekil şahıstan anlatılan öykü boyunca kahramanımız muhtelif mekânlar arasında yolculuk yaparken beri taraftan doksanlı yılların İstanbul’unu anlatıyor. Cerrahi Tekkesi’nden Hattat Rakım İlköğretim Okulu’na, Kariye Müzesi’nden Vefa Stadyumu’na uzanan seyahatlerde değişmeyen tek şey Hasan’ın yorulma bilmeksizin kabuğunu kırma çabası oluyor. “Ben de varım” demek istiyor Hasan, “beni de fark edin artık” Ancak kahramanımızın gayretleri bir türlü netice vermiyor. Olmuyor işte. Bir şey...
None
None