You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Çağdaş ahlâk felsefesinin temel problemleri hangi mefhumlar üzerinden açığa çıkmaktadır? Liberal düşünce tasavvurlarına karşı Alasdair MacIntyre ve Charles Taylor nasıl bir ahlâk felsefesi ortaya koyarlar? Ahlâk, epistemolojik bir mesele midir yoksa ahlâkın ontolojik dayanakları mı söz konusudur? İyinin mahiyeti üzerine düşünen tefekkür geleneği çağdaş zamanlar içerisinde yeniden canlandırılabilir mi? Aristotelesçi ahlâk nazariyesi bugün için nasıl bir alternatif teşkil etmektedir? Bütün bu soruların cevaplarının titizlikle izini süren bu çalışma, liberal yaşam koşulları içerisinde bile hâlâ “iyi nedir?” sorusunun peşinde olanla...
Felsefeye başlarken ilk öğrendiğimiz şey belki de felsefenin kelime anlamının ne olduğudur. Çoğu zaman “bilgelik sevgisi” olarak tanımlanan felsefe, hemen hemen her dönemde bilginin, hikmetin ve bilgeliğin peşinden koşan filozofların yazdıkları yazılar vasıtasıyla bizleri bir araya getirmiştir. Bu birliktelik sürecinde bizler çağlar aşıp gelen birçok sorun karşısında söylenenleri idrak etmeye çalışır ve ayrıca bunlar üzerine yeni şeyler katarak felsefi düşüncenin yolunda emek sarf ederiz. Felsefe Yazıları ismi altında kitap haline gelen bu çaba, tam da bu noktada bizi felsefi düşüncenin çağdaş tartışmalarına dâhil ederek felsefenin ...
Yüz yılı aşkın zamandır “insan”ı bütüncül olarak ele alma iddiasında bulunan antropoloji, yeni bir sosyal bilim dalı olarak tarihteki yerini almış; zaman içinde kültürel olguların değişmesiyle kendisi de dönüşüme uğramış, alt disiplinlere ayrılmıştır. Bizi Şekillendiren Kültür – Sosyal ve Kültürel Antropolojiye Giriş kitabı da bu sosyal bilim alanını tanıtıcı bir metin olarak okuyucuya sunuyor. Antropolojinin ortaya çıktığı koşullardan başlayarak diğer sosyal bilimlerle etkileşimini izleyen bu kitapta; kuramsal yaklaşımlar kadar antropolojinin; saha deneyimleri, araştırma yöntemleri, dil, iktisat, cinsiyet, aile, siyaset, hukuk, din ve sanat alanlarını değerlendirmesi de tartışılıyor. Aynı kalan ve/veya başkalaşan herşey kültürün alanına giriyorsa insana dair ortaklıklar ve farklılıklar da kültürel antropolojinin çalışma alanına giriyor demektir. Bu kitap; "bizi şekillendiren kültür"ü, "kültürü şekillendiren biz"i dahil ederek tartışıyor ve iki yönlü bir antropoloji çerçevesi çiziyor.
Modern düşünce gerçekliğin rasyonel olana müracaatla kavranabileceği noktasında klasik düşünce ile ortak bir konumu paylaşmakta fakat bununla beraber varlık, bilgi ve hakikat üzerine olan söylemlerini özne zemininde temellendirerek klasik dönemin anlayışından farklılık arz etmektedir. Klasik dönemle olan bağlarını bu hümanist ve subjektivist anlayış lehine koparan modern dönem, temsilci düşünme mantığı ile sadece bilgi anlayışına değil ontolojik, etik-politik ve estetik düşüncelerine de yön vermiş ve rasyonelleşmiş bir düşünceyi benimsemiştir. Bu epistemolojik serüven, başlangıcından bu yana ihtiva ettiği birtakım sorunlar sebebiyle po...
Ahmet İnam, bir okyanus olan evrensel felsefeyi Anadolu ırmağıyla besleme niyetiyle yola çıkmış bir düşünürdür. Türk insanının düşünce iklimine kitapları, denemeleri, köşe yazıları, TV programlarıyla katkı sağlayan İnam, G.nül Felsefesi ile çetin bir yol hikâyesine imza atmaktadır. Bu yolu zorlu kılan onun alışılmış kalıplara başkaldıran, kimilerince akademik kabul edilmeyen felsefe yapma tarzıdır. Onun felsefesi türküden, şarkıdan, atasözünden olduğu kadar günlük hayatın sıradan nesnelerinden de beslenmektedir. Kendisine Yunus’tan Sokrates’e, Nietzsche’den Karacaoğlan’a ilk bakıldığında her biri başka alanlarda ilham kaynakları ve hocalar seçmiştir. İnam, bu farklılıklardan bir harmoni yaratarak kendine özgü bir tarz oluşturmayı başarmıştır. Onu diğer düşünürlerden ayıran ve geleceğe taşıyacak olanın da bu özgün tarzı olduğunu düşünüyorum.
Die internationalen akademischen Beziehungen Deutschlands zur Zeit des Nationalsozialismus sind ein brisantes und erst in Ansätzen erschlossenes Feld der Wissenschaftsgeschichte. Der Forschungsband „Zwischenvölkische Aussprache" dokumentiert und analysiert am Beispiel der wissenschaftlichen Zeitschriftenkommunikation internationale Austausch- und Kollaborationsprozesse, die zwischen 1933 und 1945 Deutschlands Autarkie- und Hegemoniebestrebungen begleiten. Die Beiträge widmen sich etablierten wissenschaftlichen Nachrichtenblättern wie etwa der Deutschen Vierteljahrsschrift für Literaturwissenschaft und Geistesgeschichte und der Germanisch-Romanischen Monatsschrift sowie Kulturzeitschri...
Women and Social Transformation brings three women from different countries together into dialogue. Judith Butler is the most referenced author in current feminist literature, and we find the latest developments of her work in this book; Lídia Puigvert has recently reached international relevance with her contribution about the «other women», who have not yet had a voice in feminism; and Elizabeth Beck-Gernsheim complements this debate with her work about immigrant women. The authors argue the need to open feminism to the plurality of all women's voices, especially those who are in the margins. Women and Social Transformation is a debate, and speaks about transforming gender relations, taking a distance from postmodern stances, and insisting on the need for egalitarian dialogue among women. This book gives back the meaning of the feminist struggle.
“Kelimeler dolu tabancalardır.” Geçtiğimiz yüzyılın en etkin filozoflarından Jean-Paul Sartre, on dokuzuncu yüzyılın başından itibaren işaretleri görülen varoluşçu eğilimin de kuramsal öncüsü kabul edilir. Sartre bu öncü felsefi konumunun yanında, aktivist tavrı, özel yaşamı, çocukluk hatıraları, tuhaf korkuları ve meraklarıyla da ilgiye değerdir. İki dünya savaşının tam ortasında, entelektüel bir merkez olan Paris’te kendi varlığını mükemmelen inşa eden bu filozof; bizim kendilik inşamıza, özgürleşme hareketimize ve kendi kendimizi seçmemize dair de çarpıcı bir öneri sunmuştur. İnsan, kendi kendisini belirlemeye mecbur bir varlıktır ve bu da demektir ki insan özgürlüğe mahkûmdur. Bu derleme, Sartre’ı tanımak, onun felsefesine doğru bir adım atmak ve varoluşçu felsefeye bir giriş yapmak amacını taşıyor.
Representations of sexual difference (whether visual or textual) have become an area of much theoretical concern and investigation in recent feminist scholarship. Yet although a wide range of relevant evidence survives from the ancient Near East, it has been exceptional for those studying women in the ancient world to stray outside the traditional bounds of Greece and Rome. Women of Babylon is a much-needed historical/art historical study that investigates the concepts of femininity which prevailed in Assyro-Babylonian society. Zainab Bahrani's detailed analysis of how the culture of ancient Mesopotamia defined sexuality and gender roles both in, and through, representation is enhanced by a rich selection of visual material extending from 6500 BC - 1891 AD. Professor Bahrani also investigates the ways in which women of the ancient Near East have been perceived in classical scholarship up to the nineteenth century.