You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
This volume complements Lerna V: The Neolithic Pottery of Lerna, by K. D. Vitelli, and completes the primary publication of the results of the Neolithic remains retrieved during the excavations conducted by the American School of Classical Studies at Athens from 1952 through 1958 at Lerna in the Argolid. It presents the buildings and other features of the Neolithic settlement with listings of related pottery, minor objects, lithics, fauna, and a catalogue of the minor objects. The study reveals a small agricultural community of Middle Neolithic date with houses of mud brick on stone foundations and various storage and thermal installations with a few burials scattered among them. A small Fin...
1925 Hareketi, meydana geldiğinden bugüne kadar Kürtler arasında sözlü olarak çok konuşulmuş, hayatını kaybedenler üzerine ağıtlar yakılmış, yasları tutulmuş ve dengbêjlerin olaya ilişkin yaktığı ağıtlar dinleyenlerde her zaman bir milli direnç ve sahiplenme duygusu bırakmıştır. Kürtler arasında sözlü olarak çokça konuşulan bu olay ne yazık ki yazılı olarak fazla irdelenmemiştir. Başkaları bu hareketi yazarken de hem keyfi yorumlamışlar hem de milli karakterden uzaklaştırıp lokal bir başkaldırı olarak lanse etmişlerdir. Öyle ki Hareketin ismini bile Kürtler koyamadı. Bütün bu çabalar hadisenin ardındaki örgütlü ve planlı hareketi örtmek içindi. Tahsin Sever, hem sözlü hem de yazılı dokümanlardan yola çıkarak ‘görünmez kılınanları’ bu çalışmasında ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Amerika Küsmesin “Milliyetçilik, Türk’ün hakkını gavura yedirmemektir.” Dışişleri eski Bakanı Turan Güneş’e ait bu sözler. ABD’nin, “Haşhaş ekimini yasaklayın” talebine hayır dendiğinde, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, Aliağa Rafinerisi devletleştirilmek istendiğinde, yani “Türk’ün hakkını gavura yedirilmemek” istendiğinde çılgına dönen, “Aman Amerika’yı küstürmeyelim” diye telaşlanan da Başbuğları dahil kendilerine milliyetçi diyenler!.. Türkiye’nin yakın tarihi, “Türk’ün hakkını gavura yedirmemek”ile “Aman Amerika küsmesin” arasındaki amansız mücadelenin tarihi adeta. Uğur Mumcu bu tarihi, “tam bağımsızlık” ışığında yazıyor.
Çinliler 9. Yüzyılda kara barutu (veya silah barutunu) icat ettikten sonra, bu icatlar daha sonra Orta Doğu ve Avrupa'ya aktarıldı. Ateşli silahın doğrudan atası, bir mızrağın ucuna tutturulmuş ve alev makinesi olarak kullanılan siyah barutla doldurulmuş bir tüp olan ateş mızrağıdır. Ateş mızrağının prototipi, 10. Yüzyılda Çin'de icat edildi ve tüm ateşli silahların öncülüdür. Ateşli silahlar, Orta Doğu'da 13. Yüzyılın sonları ile 14. Yüzyılın başları arasında ortaya çıktı.
Saklı Devletin Güncesi/Çatlı Vs... Uğur Mumcu’nun terörle savaşımını ve 1990’’ların ortalarında yaşanan Susurluk kazasıyla adı çok anılan Abdullah Çatlı ile ilgili yazılarını içeriyor. Olayların önemi nedeniyle, Mumcu’nun yazılarından böyle bir “Seçmeler Dizisi” yapma gereği duyduk. Mumcu’nun defalarca ele aldığı “kontrgerilla” olgusunun yeniden düşünülmesi dileğimizdir. Mumcu, daha 1970’lerde şöyle yazıyor: “Kontrgerilla yöntemleri arasında adam öldürmek, işkence yapmak, silahlı soygun gibi eylemler de bulunmaktadır. ... Kontrgerilla üzerine yazılan kitaplarla ilgili siyasal değerlendirmelerde, Amerika’nın bütün y...
Son olaylardan binlerce yıl öncesine tanık olun. Karanlık ormanlardan kızıl çöllere, bir ejderhanın sırtından amansız denizlere kadar uzanan bir macera.
Murat Belge, Militarist Modernleşme’de Almanya, Türkiye ve Japonya’da yaşanan militarist modernleşme sürecini karşılaştırmalı örneklerle ele alıyor: Almanya örneğini İtalya, Japonya örneğini Hindistan ve Türkiye örneğini Yunanistan ile karşılaştırıyor. Belge, yalnızca orduların modernizasyonuyla sınırlı kalmayan, tüm toplumun askerî disiplin ve itaat yöntemleriyle “terbiye” edildiği farklı modernleşme deneyimlerinin tarihsel ve toplumsal yönlerine odaklanıyor. Militarist Modernleşme, farklı coğrafya ve tarihsel/siyasal deneyimler içinde biçimlenmiş ulus-devlet örnekleri arasında, hamasi vaazların, “kan ve demir”le gerçekleşeceği iddia edilen projelerin, disiplin ve itaatin, tarihi ve toplumu ancak “şiddet”le kavrayabilen bir dünya görüşünün nasıl hakimiyet kurabildiği sorusuna cevap arıyor. Ele alınan ülkelerin siyasal geçmiş ve deneyimlerini tarihsel bir analize tâbi tutarken “ideolojilerin militarizasyonu”nun nasıl gerçekleştiğini tartışıyor. Militarizmin tahakküm kuramadığı örneklerde, bunu engelleyen toplumsal, siyasal ya da kültürel reflekslerin nasıl işlediğini inceliyor.
Modern Türban İhsan Doğramacı, "türban" kavramına bir yenisini eklemiştir: "Modern türban!.." 12 Eylül askeri rejimi ile ekilen tohumlar yeni yeni yeşeriyor. Zorunlu din dersleri ile din eğitimi tarikatların eline verilirken, tarikat şeyhleri ve müritlerinin cenazeleri, Bakanlar Kurulu kararnameleri ile kaldırılıyor. Arabesk-liberal anlayış içinde devlet, Türk-İslam sentezi kadrosuna teslim ediliyor. Kara Harp okulunda "Atatürkçülük ve İnkılap Tarihi" derslerinde "Hızır Nebi İnancı, "cemre düşmesi" , "nevruz" gibi sorular sorulabiliyor. "Dini sakal dışında" sakal bırakanların orduevlerine girmeleri yasaklanıyor. İnanmıyoruz ama, türban denince özg...
“Nehir roman” tanımına, içeriği ve uzunluğuyla olduğu kadar romanın adıyla da böylesine uyan bir roman daha bulmak zordur. Mihail Şolohov’un ve Rus edebiyatının başyapıtlarından Durgun Don, akıcı anlatımıyla da nehir gibi akıp giden bir romandır. Romanın ana kahramanı Gregor Melehov, bilincinde iki temel eğilimi yan yana ve çatışma halinde barındıran bir karakterdir. Bunlardan biri köylü yaşamına, çalışmaya, doğaya, bilhassa Don Irmağına duyduğu derin sevgi ile bağımsızlık tutkusu; diğeriyse, haklarını almak için başkaldıran milyonlarca köylüden biri olduğuna dair bilince çıkarmakta zorlandığı sınıfsal farkındalıktır. Durgu...