You may have to Search all our reviewed books and magazines, click the sign up button below to create a free account.
Edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip olan belagat türündeki eserler farklı asırlarda çeşitli şekil ve muhtevalarda karşımıza çıkar. Özellikle XIX. asrın ikinci yarısında çeşitli kademelerdeki okullarda okutulmak üzere yeniden ele alınan belagat konuları muhatapların seviyesi nazara alınarak tanzim edilmeye çalışılmıştır. Bu bakımdan pek çok isim muhtevaya önem vererek hacimli fakat kullanımı zor eserler kaleme almıştır. Çok yönlü bir kişi olan Ali Seydî Bey, farklı ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırladığı sözlüklerden edindiği tecrübeler neticesinde belagat konularını yeni bir sunumla ortaya koymuştur. Özellikle klasik şiirle ...
Edirneli Mecdî, XVI. asrın âlim kimliğiyle tebarüz etmiş şairlerindendir. Kânûnî Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerini idrak eden Mecdî, daha ziyade Hadâ’iku’ş-Şakâ’ik adlı Şakâ’ik tercümesiyle şöhret bulmuştur. Mecmualara aksettiği kadarıyla şiirleri hakkında bilgi sahibi olunan Mecdî’nin, bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış bir Dîvân’ı vardır. Edirneli Mecdî Dîvân’ının neşrinin amaçlandığı bu çalışmada; şairin hayatı, eserleri ve edebî kişiliği genişçe ele alınmıştır. Ayrıca Mecdî’nin şiirleri, şekil ve muhteva açısından değerlendirilmiştir. Mecdî’nin Divan’ındaki kaside ve tarih manzumelerinden hareketle şairin biyografisine ve etrafındaki dünyaya dair detaylar sunulmuştur. Son olarak Dîvân ile mecmualardan hareketle oluşturulan Divan Dışında Kalan Şiirleri’nin tenkitli metni hazırlanmış ve dil içi çevirilerine yer verilmiştir. Bu çalışmayla birlikte, XVI. asrın önemli bir şairinin bilinmeyen divanı klasik Türk edebiyatı literatürüne kazandırılarak bu alanda çalışanların istifadesine sunulmuştur.
Açlık korkusu, deprem korkusu, sel korkusu, savaş korkusu, hastalık korkusu, devlet korkusu, devletsizlik korkusu ve hatta çoğu zaman Tanrı korkusu… Bütün bu korkuların temelinde tek bir korku vardır: insanın en ilkel ve en temel korkusu, bütün korkuların anası olan ölüm korkusu. Peki ama hayatımızın farklı safhalarında sevdiklerimizin, yakınlarımızın ve tanıdıklarımızın birer birer öldüğüne tanık olduğumuz, ölümün kaçınılması imkânsız son olduğunu bildiğimiz ve korkunun ecele faydası olmadığına dair evrensel bir mutabakata sahip olduğumuz halde neden ölümden korkarız? Ölümü bunca korkutucu yapan nedir? Bütün bunlara rağmen nasıl sanki ölüm yokmuş gibi yaşamaya devam ederiz? Neden sonunun hüsran olacağını bile bile ölümsüzlüğün peşinden koşarız? Ölümde trajik olan nedir? Bu kitap, insanlığın bilinen birkaç bin yıllık tarihinde ölüm üzerine bir sözü olan dinlerin, bilgelerin ve bilginlerin bu sorulara verdiği cevapların hülasasıdır.
Amerikalı psikiyatrist Robert Jay Lifton’un “yaşamın çeşitli unsurlarıyla zaman ve mekân üzerinde sürekli bir sembolik ilişkiye dair içsel bir duyguyu sürdürmek için zorlayıcı evrensel bir dürtü” olarak tanımladığı “sembolik ölümsüzlük” ihtiyacı, derinlerde bir yerde ölümün kaçılmaz olduğunu bilen, ancak kişisel bir süreklilik ve kalıcılık arzusuna da sahip olan insanlarda bir yandan ölümün aşılması duygusunu ortaya çıkaran, diğer yandan ise insanların sonluluklarıyla gerçekten yüzleşmelerine yardımcı olan güçlü bir duygudur. Ölümsüzlük arayışı, temelde ve halen insanın ölümden sonra başına geleceklere dair sordu...
İslâm medeniyetinin kurucu unsurlarından biri olan hadisler, Müslüman toplumun sadece dinî hayatını şekillendirmekle kalmamış aynı zamanda edebî metinleri de etkilemiştir. Bu doğrultuda Hz. Peygamber’in şefaatine ulaşma düşüncesiyle telif veya tercüme yoluyla hazırlanan kırk hadis geleneğinin bir neticesi olarak rivayetler, iktibas sanatıyla şiirin içinde ya doğrudan kullanılmış ya da rivayetlerin tercümeleri nazma çekilmiştir. Osmanlı döneminde özellikle iletişimin odak noktasında bulunan şairler, farklı türlerde ortaya koydukları çalışmalara ilave olarak kırk, yüz ve bin hadisler şeklinde manzumeler de inşa etmişlerdir. Böylece Türk-İ...
Gülşenilik, Halvetiliğin Ruşeniyye kolundan türeyen ve temelleri İbrahim Gülşeni tarafından Mısır / Kahire Babüzüveyle'deki tekkede atılan bir tarikattır. Gülşenilik, Osmanlı şairlerinin en çok itibar ve intisap ettiği tarikatlardan biri olmasıyla tasavvuf şiiri açısından önemli bir yere sahiptir. Gülşeni şairlerin meydana getirdikleri eserleri dini edebiyat bakış açısıyla ele alarak bu tarikatın edebi birikimini bir bütün olarak değerlendirmenin amaçlandığı bu kitapta Gülşeniyye tarikatı hakkında genel ve öz bir malumat verildi, Gülşeniliğin etklili olduğu 16. - 20. yüzyıllar arasında manzum eser veren şairler ve bu şairlerin Türk edebiyatına kazandırdığı edebi birikim ortaya kondu. Gülşeni şairlerce yazılmış manzum eserler dil, üslup, vezin, nazım şekilleri, nazım türleri gibi edebi yönlerden ve eserlerdeki dini-tasavvufi kavramlar üzerinden incelendi.
XVII. yüzyıl şairlerinden olan Va’dî Ahmed Efendi (öl.1095/1684)’nin hayatı hakkında kaynaklarda çok fazla bilgi bulunamasa da son çeyrek asırda yapılan çalışmalar ile şairin Dîvân’ı ve Fîrûz u Dil-efrûz adlı mesnevisi olduğu tespit edilmiş ve araştırmacıların istifadesine sunulmuştu. Son yıllara kadar Va’dî’nin başka bir eserinin varlığı bilinmemekteydi. Bu çalışmada, Va’dî Ahmed Efendi’nin kısa süre önce tespit edilen Heşt Behişt isimli mesnevisi incelenmiştir. Mevcut bilgilerimize göre Va’dî’ye aidiyetinde şüphe görülmeyen Heşt Behişt, H 1087 / M 1676-77 yıllarında telif edilmiş olmasına rağmen XVIII. yüzyılın ...
Abstract: